Sünnet-i Seniyye Uymanın Ehemmiyeti
Modül Temel Bilgileri
Modül (Alt Konu)
Amaçlar
Yöntem ve Teknik-Etkinlik
Materyal ve Teknoloji
İşleniş/Öğrenme-Öğretme Süreci
- Etkinlik-1
- “Sünnet - i, ittiba, edeptir, habibullaha, Seniyye, seviyorsanız, edeceksiniz, adatını, Allahı, sünnet – i seniyyeye eden, ittiba, çevirir, ibadata Hz. Peygamberi, olarak, hulukul kur’an, tarif, ederlerdi, Sahabe – i güzin” kelimler dağınık olarak verilir.
- Ya da metin kullanılarak hiç kelime vermeden de “ sünneti seniyye türlerini ve sünneti seniyyenin dünyevi ve uhrevi faydalarını ifade eden cümleler kurmaları istenir.
- Katılımcı sayısına göre birden fazla 2-4 kişilik grup oluşturulur.
- Gruplardan belirtilen özelliklere uygun cümleler kurmaları istenir. Toplamda her grubun 5 cümle oluşturması istenir.
- Cümle oluşturma işi bitince bunlar paylaşılır.
Ölçme ve Değerlendirme
İlişkili Metinler
﷽
Dünya ve ahirette ebedî ve daimî süruru isteyen, iman dairesindeki terbiye-i Muhammediyeyi (asm) kendine rehber etmek gerektir.
(Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2023, s. 169)
***
Birinci Nükte
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş:
[1]مَنْ تَمَسَّكَ بِسُنَّت۪ى عِنْدَ فَسَادِ اُمَّت۪ى فَلَهُ اَجْرُ مِائَةِ شَه۪يدٍ
Yani, “Fesad-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse, yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir.”
Evet, Sünnet-i Seniyyeye ittiba, mutlaka gayet kıymettardır. Hususan bid’aların istilâsı zamanında Sünnet-i Seniyyeye ittiba etmek daha ziyade kıymettardır. Hususan fesad-ı ümmet zamanında Sünnet-i Seniyyenin küçük bir âdâbına müraat etmek, ehemmiyetli bir takvayı ve kuvvetli bir imanı ihsas ediyor. Doğrudan doğruya, sünnete ittiba etmek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı hatıra getiriyor. O ihtardan, o hatıra bir huzur-u İlâhî hatırasına inkılâb eder. Hatta en küçük bir muamelede, hatta yemek, içmek ve yatmak âdâbında Sünnet-i Seniyyeyi müraat ettiği dakikada, o adi muamele ve o fıtrî amel, sevaplı bir ibadet ve şer’î bir hareket oluyor. Çünkü o adi hareketiyle Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ittibaını düşünüyor ve Şeriatın bir edebi olduğunu tasavvur eder. Ve Şeriat sahibi o olduğu hatırına gelir. Ve ondan, Şâri-i Hakikî olan Cenab-ı Hakka kalbi müteveccih olur. Bir nevi huzur ve ibadet kazanır.
İşte bu sırra binaen, Sünnet-i Seniyyeye ittibaı kendine âdet eden, âdâtını ibadete çevirir, bütün ömrünü semeredar ve sevaptar yapabilir.
[…]
Yedinci Nükte
Sünnet-i Seniyye edeptir. Hiçbir meselesi yoktur ki altında bir nur, bir edep bulunmasın. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş:
اَدَّبَن۪ى رَبّ۪ى فَاَحْسَنَ تَاْد۪يب۪ى
Yani, “Rabbim bana edebi güzel bir surette ihsan etmiş, edeplendirmiş.”
Evet, Siyer-i Nebeviyeye dikkat eden ve Sünnet-i Seniyyeyi bilen, kat’iyen anlar ki, edebin envaını, Cenab-ı Hak, Habibinde cem etmiştir. Onun Sünnet-i Seniyyesini terk eden, edebi terk eder. [2]بٖى اَدَبْ مَحْرُومْ بَاشَدْ اَزْ لُطْفِ رَبْ kaidesine mâsadak olur, hasaretli bir edepsizliğe düşer.
[…]
On Birinci Nükte
Üç Meseledir.
Birinci Mesele: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Sünnet-i Seniyyesinin menbaı üçtür: Akvali, ef’ali, ahvalidir. Bu üç kısım dahi üç kısımdır: Ferâiz, nevâfil, âdât-ı hasenesidir.
Farz ve vacib kısmında ittibaa mecburiyet var; terkinde azap ve ikab vardır. Herkes ona ittibaa mükelleftir.
Nevâfil kısmında, emr-i istihbabî ile, yine ehl-i iman mükelleftir; fakat terkinde azap ve ikab yoktur. Fiilinde ve ittibaında azîm sevaplar var. Ve tağyir ve tebdili bid’a ve dalâlettir ve büyük hatadır.
Âdât-ı seniyyesi ve harekât-ı müstahsenesi ise, hikmeten, maslahaten, hayat-ı şahsiye ve nev’iye ve içtimaiye itibarıyla onu taklit ve ittiba etmek gayet müstahsendir. Çünkü her bir hareket-i âdiyesinde çok menfaat-i hayatiye bulunduğu gibi, mütabaat etmekle o âdâb ve âdetler ibadet hükmüne geçer.
Evet, madem dost ve düşmanın ittifakıyla, zat-ı Ahmediye (asm) mehasin-i ahlâkın en yüksek mertebelerine mazhardır. Ve madem bi’l-ittifak nev-i beşer içinde en meşhur ve mümtaz bir şahsiyettir. Ve madem binler mu’cizatın delâletiyle ve teşkil ettiği âlem-i İslâmiyetin ve kemalâtının şehadetiyle ve mübelliğ ve tercüman olduğu Kur’ân-ı Hakîm’in hakaikının tasdikiyle, en mükemmel bir insan-ı kâmil ve bir mürşid-i ekmeldir. Ve madem semere-i ittibaıyla milyonlar ehl-i kemal, meratib-i kemalâtta terakkî edip saadet-i dâreyne vâsıl olmuşlardır. Elbette o zatın sünneti, harekâtı, iktida edilecek en güzel numunelerdir ve takip edilecek en sağlam rehberlerdir ve düstur ittihaz edilecek en muhkem kanunlardır. Bahtiyar odur ki, bu ittiba-ı sünnette hissesi ziyade ola. Sünnete ittiba etmeyen, tembellik ederse hasaret-i azîme, ehemmiyetsiz görürse cinayet-i azîme, tekzibini işmam eden tenkit ise dalâlet-i azîmedir.
İkinci Mesele: Cenab-ı Hak, Kur’ân-ı Hakîm’de
[3]وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ ferman eder. Rivâyât-ı sahiha ile Hazret-i Aişe-i Sıddıka (ra) gibi Sahabe-i Güzin, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı tarif ettikleri zaman, [4]خُلُقُهُ الْقُرْاٰنُ diye tarif ediyorlardı. Yani, “Kur’ân’ın beyan ettiği mehasin-i ahlâkın misali, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdır. Ve o mehasini en ziyade imtisal eden ve fıtraten o mehasin üstünde yaratılan odur.”
İşte böyle bir zatın ef’al, ahval, akval ve harekâtının her birisi nev-i beşere birer model hükmüne geçmeye lâyık iken, ona iman eden ve ümmetinden olan gafillerin (sünnetine ehemmiyet vermeyen veyahut tağyir etmek isteyen) ne kadar bedbaht olduğunu divaneler de anlar.
Üçüncü Mesele: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, hilkaten en mutedil bir vaziyette ve en mükemmel bir surette halk edildiğinden, harekât ve sekenatı itidal ve istikamet üzerine gitmiştir. Siyer-i Seniyyesi kat’î bir surette gösterir ki her hareketinde istikamet ve itidal üzere gitmiş, ifrat ve tefritten içtinab etmiştir.
Evet, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm,
[5]فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ emrini tamamıyla imtisal ettiği için bütün ef’al ve akval ve ahvalinde istikamet, kat’î bir surette görünüyor. Meselâ kuvve-i akliyenin fesat ve zulmeti hükmündeki ifrat ve tefriti olan gabavet ve cerbezeden müberra olarak, hadd-i vasat ve medar-ı istikamet olan hikmet noktasında kuvve-i akliyesi daima hareket ettiği gibi; kuvve-i gadabiyenin fesadı ve ifrat ve tefriti olan korkaklık ve tehevvürden münezzeh olarak, kuvve-i gadabiyenin medar-ı istikameti ve hadd-i vasatı olan şecaat-i kudsiye ile kuvve-i gadabiyesi hareket etmekle beraber; kuvve-i şeheviyenin fesadı ve ifrat ve tefriti olan humud ve fücurdan musaffa olarak, o kuvvenin medar-ı istikameti olan iffette, kuvve-i şeheviyesi daima iffeti, a’zamî masumiyet derecesinde rehber ittihaz etmiştir. Ve hakeza, bütün Sünen-i Seniyyesinde, ahval-i fıtriyesinde ve ahkâm-ı şer’iyesinde, hadd-i istikameti ihtiyâr edip, zulüm ve zulümat olan ifrat ve tefritten, israf ve tebzirden içtinab etmiştir. Hatta tekellümünde ve ekl ve şürbünde iktisadı rehber ve israftan kat’iyen içtinab etmiştir. Bu hakikatin tafsilâtına dair binler cilt kitap telif edilmiştir.
[6]اَلْعَارِفُ تَكْف۪يهِ الْاِشَارَةُ sırrınca, bu denizden bu katre ile iktifa edip, kıssayı kısa keseriz.
اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى جَامِعِ مَكَارِمِ الْاَخْلَاقِ وَمَظْهَرِ سِرِّ ﴿ وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ ﴾ اَلَّذ۪ي قَالَ: ﴿ مَنْ تَمَسَّكَ بِسُنَّت۪ى عِنْدَ فَسَادِ اُمَّت۪ى فَلَهُ اَجْرُ مِائَةِ شَه۪يدٍ ﴾ [7]
وَقَالوُا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلَٓا اَنْ هَدٰينَا اللّٰهُ لَقَدْجَٓاءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ[8]
سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ[9]
(Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2022, s. 127-141)
[1] Müsnedü’l-Firdevs, 4: 198; Cem’ü’l-Fevâid, 1: 29; Feyzü’l-Kadîr, hadis no: 9: 171; Fethu’l-Kebîr, 3: 353.
[2] Edepsiz, Allah’ın lütfundan mahrum kalır.
[3] Hiç şüphesiz sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin. (Kalem Suresi: 4.)
[4] Onun ahlâkı Kur’ân idi. (Müslim, Salâtü’l-Müsafirîn: 139; Ebu Davud, Tatavvu: 26; Neseî, Tatavvu: 2; Müsned, 6: 54, 91, 163, 188, 216; Münavî, Feyzü’l-Kadîr, 5: 170.)
[5] Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. (Hûd Suresi: 112.)
[6] Arife bir işaret yeter.
[7] Allah’ım, bütün güzel huyları kendisinde toplayan ve “Hiç şüphesiz sen pek büyük bir ahlâk üzerindesin.” (Kalem Suresi: 4.) ayetinin sırrına mazhar olan ve “Ümmetimin fesadı zamanında benim sünnetime uyanlara yüz şehid sevabı vardır.” buyuran zata salât eyle.
[8] Dediler: “Bizi bu saadete eriştiren Allah’a hamd olsun. Yoksa Allah hidayet etmeseydi biz kendiliğimizden buna erişemezdik. Gerçekten Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirdiler.” (A’raf Suresi: 43.)
[9] Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)
سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ