Sahabeler Arasındaki İhtilaflar

Modül Temel Bilgileri

Modül (Alt Konu)

Sahabeler Arasındaki İhtilaflar

Amaçlar

Hz. Ali döneminde başlayıp sonraki süreçlerde yaşanan harpleri değerlendirir. Buradan yola çıkarak günümüzle ilgili prensiplere ulaşır.

Yöntem ve Teknik-Etkinlik

Balık Kılçığı, Kollegyum

Materyal ve Teknoloji

İşleniş/Öğrenme-Öğretme Süreci

  • Etkinlik-1
    • Katılımcı sayısına göre 3-5 kişilik gruplar oluşturulur.
    • Metinden hangi kişiler arasında ihtilaflar çıktığı grup üyeleri tarafından belirlenir.
    • Her bir grup üyesi tarafından ihtilaf konularının neler olduğu belirlenir.
    • Bu bilgiler kullanılarak “ihtilafa düşen sahabeler ve ihtilaf konuları nelerdir?” sorusunu balık kılçığı diyagramı üzerinde gösterir.
    • Diyagramın ana kılçığına verilen soruyu yazarlar
    • Bir tarafa ihtilaf yaşayan kişileri, karşı kılçığına ihtilaf konusunu yazarlar.
    • İhtilafa sebep olan şeyleri de ara kılçıklara yazarlar.
    • Sonra çalışma paylaşılır.
  • Etkinlik-2
    • Katılımcılar iki gruba ayrılır.
    • Her iki gruptaki kişi sayısı 3-5 kişi arasındadır.
    • Kalabalık gruplarda daha fazla ikili grup oluşturulabilir.
    • Birinci grup uzman grubu, ikinci grup ise tartışma grubudur
    • Uzman grup metinden yapacağı sunumu hazırlar
    • Tartışma grubu metinden sorular hazırlar.
    • Uzman grup metin destekli olarak hazırlığını sunar.
    • Tartışmacı gruptan sorular alınır, detaylı cevaplar için gerekirse uzman gruba da sorular sorulur.
    • Sunumlar tamamlandıktan sonra dinleyici öğrenciler de sorularını sorarak yanıtları alır.
    • Paneli yöneten kişi, dinleyicileri soru sorma konusunda özendirir ve tartışmaları özetler.

Ölçme ve Değerlendirme

Öğrenciler grup olarak sahabelerin yaşadığı ihtilaf konularına bugünden örnek eşleştirmeler yapar. Her grubun yaptığı eşleştirmeler paylaşılır.

İlişkili Metinler

İkinci Sualinizin Meali:

Hazret-i Ali (ra) zamanında başlayan muharebelerin mahiyeti nedir? Muhâriplere ve o harpte ölen ve öldürenlere ne nam verebiliriz?

Elcevap: Cemel Vak’ası denilen Hazret-i Ali ile Hazret-i Talha ve Hazret-i Zübeyir ve Aişe-i Sıddıka (radıyallahü teâlâ aleyhim ecmain) arasında olan muharebe, adalet-i mahza ile adalet-i izafiyenin mücadelesidir. Şöyle ki:

Hazret-i Ali, adalet-i mahzayı esas edip, Şeyheyn zamanındaki gibi o esas üzerine gitmek için içtihad etmiş. Muarızları ise, Şeyheyn zamanındaki saffet-i İslâmiye adalet-i mahzaya müsait idi; fakat mürur-u zamanla İslâmiyet’leri zayıf muhtelif akvam hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye girdikleri için, adalet-i mahzanın tatbikatı çok müşkül olduğundan, “ehven-i şerri ihtiyâr” denilen adalet-i nisbiye esası üzerine içtihad ettiler. Münakaşa-i içtihadiye siyasete girdiği için, muharebeyi intâc etmiştir.

Madem sırf lillâh için ve İslâmiyet’in menafii için içtihad edilmiş ve içtihaddan muharebe tevellüd etmiş; elbette hem katil, hem maktul, ikisi de ehl-i Cennettir, ikisi de ehl-i sevaptır diyebiliriz. Her ne kadar Hazret-i Ali’nin içtihadı musîb ve mukabilindekilerin hata ise de, yine azaba müstahak değiller. Çünkü içtihad eden, hakkı bulsa iki sevap var; bulmazsa, bir nevi ibadet olan içtihad sevabı olarak bir sevap alır, hatasından mazurdur. Bizde gayet meşhur ve sözü hüccet bir zat-ı muhakkik, Kürtçe demiş ki:

ژٖي شَرِّ صَحَابَانْ مَكَه قَالُ و قٖيلْ ۝ لَوْ رَا جَنـَّتٖينَه قَاتِلُ و هَمْ قَـتٖيلْ

Yani “Sahabelerin muharebesinde kıyl ü kàl etme. Çünkü hem kàtil ve hem maktül, ikisi de ehl-i Cennettirler.”

Adalet-i mahza ile adalet-i izafiyenin izahı şudur ki:

[1]مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ اَوْ فَسَادٍ فِى الْاَرْضِ فَكَاَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَم۪يعًا

Ayetin mana-i işarîsiyle, bir masumun hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez. Bir ferd dahi, umumun selâmeti için feda edilmez. Cenab-ı Hakkın nazar-ı merhametinde, hak haktır; küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük, büyük için iptal edilmez. Bir cemaatin selâmeti için, bir ferdin, rızası bulunmadan, hayatı ve hakkı feda edilmez. Hamiyet namına, rızasıyla olsa, o başka meseledir.

Adalet-i izafiye ise, küllün selâmeti için, cüz’ü feda eder; cemaat için, ferdin hakkını nazara almaz. “Ehven-i şer” diye, bir nevi adalet-i izafiyeyi yapmaya çalışır. Fakat adalet-i mahza kàbil-i tatbik ise, adalet-i izafiyeye gidilmez; gidilse, zulümdür.

İşte İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, adalet-i mahzayı Şeyheyn zamanındaki gibi kàbil-i tatbiktir deyip, hilâfet-i İslâmiyeyi o esas üzerine bina ediyordu. Mukabilleri ve muarızları ise, “Kàbil-i tatbik değil, çok müşkülâtı var” diye, adalet-i izafiye üzerine içtihad etmişler. Tarihin gösterdiği sair esbab ise, hakikî sebep değiller, bahanelerdir.

Eğer desen: Hilâfet-i İslâmiye noktasında İmam-ı Ali’nin fevkalâde iktidarı, harikulâde zekâsı ve yüksek liyakatiyle beraber, seleflerine nisbeten muvaffakıyetsizliği nedendir?

Elcevap: O mübarek zat, siyaset ve saltanattan ziyade, daha çok mühim başka vazifelere lâyık idi. Eğer tam muvaffakıyet-i siyasiye ve tamam saltanat olsaydı, “Şah-ı Velâyet” ünvan-ı manidarını bihakkın kazanamayacaktı. Halbuki zâhirî ve siyasî hilâfetin pek çok fevkinde, manevî bir saltanat kazandı ve üstad-ı küll hükmüne geçti; hatta kıyamete kadar saltanat-ı manevîsi bâkî kaldı.

Amma Hazret-i İmam-ı Ali’nin Vak’a-i Sıffin’de Hazret-i Muaviye’nin taraftarlarıyla muharebesi ise, hilâfet ve saltanatın muharebesidir. Yani Hazret-i İmam-ı Ali, ahkâm-ı dîni ve hakaik-ı İslâmiyeyi ve ahireti esas tutup, saltanatın bir kısım kanunlarını ve siyasetin merhametsiz mukteziyatlarını onlara feda ediyordu. Hazret-i Muaviye ve taraftarları ise, hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeyi saltanat siyasetleriyle takviye etmek için, azimeti bırakıp, ruhsatı iltizam ettiler, siyaset âleminde kendilerini mecbur zannedip ruhsatı tercih ettiler, hataya düştüler.

Amma Hazret-i Hasan ve Hüseyin’in Emevîlere karşı mücadeleleri ise, din ile milliyet muharebesi idi. Yani Emevîler, devlet-i İslâmiyeyi Arap milliyeti üzerine istinad ettirip, rabıta-i İslâmiyet’i rabıta-i milliyetten geri bıraktıklarından, iki cihetle zarar verdiler.

Birisi: Milel-i saireyi rencide ederek tevhiş ettiler.

Diğeri: Unsuriyet ve milliyet esasları, adaleti ve hakkı takip etmediğinden, zulmeder, adalet üzerine gitmez. Çünkü unsuriyetperver bir hâkim, millettaşını tercih eder, adalet edemez.

[2]اَلْاِسْلَامِيَّةُ جَبَّتِ الْعَصَبِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةَ ۝

[3]لَا فَرْقَ بَيْنَ عَبْدٍ حَبَشِىٍّ وَسَيِّدٍ قُرَيْشِىٍّ اِذَا اَسْلَمَا

ferman-ı kat’îsiyle, rabıta-i dîniye yerine rabıta-i milliye ikame edilmez; edilse adalet edilmez, hakkaniyet gider.

İşte Hazret-i Hüseyin, rabıta-i dîniyeyi esas tutup, muhik olarak onlara karşı mücadele etmiş, tâ makam-ı şehadeti ihraz etmiş.

Eğer denilse: Bu kadar haklı ve hakikatli olduğu halde, neden muvaffak olmadı. Hem neden kader-i İlâhî ve rahmet-i İlâhiye onların feci bir akıbete uğramasına müsaade etmiş?

Elcevap: Hazret-i Hüseyin’in yakın taraftarları değil, fakat cemaatine iltihak eden sair milletlerde, yaralanmış gurur-u milliyeleri cihetiyle, Arap milletine karşı bir fikr-i intikam bulunması, Hazret-i Hüseyin ve taraftarlarının sâfî ve parlak mesleklerine halel verip, mağlûbiyetlerine sebep olmuş.

Amma kader nokta-i nazarında feci akıbetin hikmeti ise:

Hasan ve Hüseyin ve onların hanedanları ve nesilleri, manevî bir saltanata namzet idiler. Dünya saltanatı ile manevî saltanatın cem’i gayet müşküldür. Onun için onları dünyadan küstürdü, dünyanın çirkin yüzünü gösterdi; tâ kalben dünyaya karşı alâkaları kalmasın. Onların elleri muvakkat ve sûrî bir saltanattan çekildi; fakat parlak ve daimî bir saltanat-ı maneviyeye tayin edildiler. Âdi valiler yerine, evliya aktablarına merci oldular.

(Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2023, s. 66-69)

[1] Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesad çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir. (Mâide Suresi: 32.)

[2] İslâm, Cahiliyetten kalma ırkçılık ve kabileciliği ortadan kaldırmıştır. (Mana itibarıyla hadis olup, bu hususta birçok hadis vardır. Meselâ, “İslâm dini kendinden önceki bâtıl davranış ve âdetleri kökünden söküp atar.” (Keşfü’l-Hafa, 1: 127.)

[3] Müslüman olduktan sonra, Habeşli bir köle ile Kureyşli bir efendi arasında hiçbir fark yoktur. (Mana itibarıyla hadistir. Bu mealde birçok hadis mevcuddur. Meselâ Müsned, 3:338; 4:130, 202; 5:244; Buharî, Ahkâm: 4.)

Modülü İndir (PDF)

Modül_111.pdf
Size: 173,36 KB

Modül Değişiklik Önerisi Formu
Bu formu bitirebilmek için tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Değişiklik Önerisi
Yüklemek için tıklayın veya dosyayı bu alana sürükleyin.
sahabeler
Free
Seviye
İleri Seviye
Süre 40 dakika
Konu