Kainattaki Hadiseler İman Nazarıyla Bakma
Modül Temel Bilgileri
Modül (Alt Konu)
Amaçlar
Yöntem ve Teknik-Etkinlik
Materyal ve Teknoloji
İşleniş/Öğrenme-Öğretme Süreci
- Etkinlik-1
- Katılımcılardan her birine bir sıra numarası verilir ve bir çember oluşturmaları istenir.
- Her katılımcı ilgili metinden.“hayatımızdaki olaylara (müsibet, nimet vb.) imani bakış açısıyla nasıl bakarız” sorusuna cevap hazırlarlar.
- Bir sekreter tartışmayı yönetir ve yukarıdaki soruyu yeniden hatırlatır.
- Bir nolu öğrenci görüşünü bir cümleyle açıklar ve döngü sağa doğru devam eder.
- Çember önceleri yavaş dönerken sonraları hızlanır. Hicretin sebepleri ile ilgili maddeler tamamlanır.
- Daha sonra çember sola doğru döndürülür. Bu sefer sondaki numaradan başlayarak öğrenciler “hayatımızdaki olaylara küfri bakış açısıyla neden bakmamak gerektiği ” ile ilgili birer madde söylerler.
- Aklına bir şey gelmeyen öğrenci pas der ve diğer öğrenciye geçilir.
- Çember önceleri yavaş dönerken sonraları hızlanır.
- En sonunda sekreter imani bakış açısını özetler.
Ölçme ve Değerlendirme
ÖZ DEĞERLENDİRME | Her zaman | Genellikle | Bazen | Nadiren | Hiçbir zaman |
Bir musibet ve hastalık karşısında sabredip şükrederim. | |||||
Güzel bir çiçeğe baktığımda “ne güzeldir” derim. | |||||
Muhteşem bir manzara gördüğümde “ne güzel” yapılmış derim. | |||||
Bir nimete kavuştuğumda veya yemek yediğimde şükrederim. | |||||
Ölüm hadisesinde dehşete kapılıp feryat ederim. |
İlişkili Metinler
İkinci Söz
﷽
[1]اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ
İmanda ne kadar büyük bir saadet ve nimet ve ne kadar büyük bir lezzet ve rahat bulunduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak, dinle.
Bir vakit, iki adam hem keyif, hem ticaret için seyahate giderler. Biri hodbin, tâli’siz bir tarafa; diğeri hudabin, bahtiyar diğer tarafa sülûk eder, giderler.
Hodbin adam, hem hodgâm, hem hodendiş, hem bedbin olduğundan, bedbinlik cezası olarak nazarında pek fena bir memlekete düşer. Bakar ki her yerde âciz bîçareler zorba, müthiş adamların ellerinden ve tahribatlarından vaveylâ ediyorlar. Bütün gezdiği yerlerde böyle hazin, elîm bir hâli görür. Bütün memleket bir matemhane-i umumî şeklini almış. Kendisi şu elîm ve muzlim hâleti hissetmemek için sarhoşluktan başka çare bulamaz. Çünkü herkes ona düşman ve ecnebi görünüyor. Ve ortalıkta dahi müthiş cenazeleri ve me’yusâne ağlayan yetimleri görür. Vicdanı azap içinde kalır.
Diğeri hudabin, hudaperest ve hakendiş, güzel ahlâklı idi ki nazarında pek güzel bir memlekete düştü. İşte bu iyi adam, girdiği memlekette bir umumî şenlik görüyor. Her tarafta bir sürur, bir şehrâyin, bir cezbe ve neşe içinde zikirhaneler… Herkes ona dost ve akraba görünür. Bütün memlekette yaşasınlar ve teşekkürler ile bir terhisat-ı umumiye şenliği görüyor. Hem tekbir ve tehlil ile mesrurâne ahz-ı asker için bir davul, bir musiki sesi işitiyor. Evvelki bedbahtın hem kendi, hem umum halkın elemi ile müteellim olmasına bedel, şu bahtiyar hem kendi, hem umum halkın süruru ile mesrur ve müferrah olur. Hem güzelce bir ticaret eline geçer; Allah’a şükreder.
Sonra döner, öteki adama rast gelir, hâlini anlar. Ona der: “Yahu, sen divane olmuşsun. Bâtınındaki çirkinlikler, zâhirine aksetmiş olmalı ki gülmeyi ağlamak, terhisatı soymak ve talan etmek tevehhüm etmişsin. Aklını başına al, kalbini temizle. Tâ şu musibetli perde senin nazarından kalksın. Hakikati görebilesin. Zira nihayet derecede âdil, merhametkâr, raiyetperver, muktedir, intizamperver, müşfik bir melikin memleketi, hem bu derece göz önünde asar-ı terakkiyat ve kemâlât gösteren bir memleket, senin vehminin gösterdiği surette olamaz.”
Sonra o bedbahtın aklı başına gelir, nedamet eder: “Evet, ben işretten divane olmuştum. Allah senden razı olsun ki cehennemî bir hâletten beni kurtardın” der.
Ey nefsim! Bil ki evvelki adam kâfirdir veya fasık gafildir. Şu dünya onun nazarında bir matemhane-i umumiyedir. Bütün zîhayat firak ve zeval sillesiyle ağlayan yetimlerdir. Hayvan ve insan ise, ecel pençesiyle parçalanan kimsesiz başıbozuklardır. Dağlar ve denizler gibi büyük mevcudat ruhsuz, müthiş cenazeler hükmündedirler. Daha bunun gibi çok elîm, ezici, dehşetli evham, küfründen ve dalâletinden neş’et edip, onu manen tâzib eder.
Diğer adam ise mü’mindir. Cenab-ı Hâlık’ı tanır, tasdik eder. Onun nazarında şu dünya bir zikirhane-i Rahman, bir talimgâh-ı beşer ve hayvan ve bir meydan-ı imtihan-ı ins ü cândır. Bütün vefiyat-ı hayvaniye ve insaniye ise terhisattır. Vazife-i hayatını bitirenler bu dâr-ı fânîden, manen mesrurâne, dağdağasız diğer bir âleme giderler; tâ yeni vazifedarlara yer açılsın, gelip çalışsınlar. Bütün tevellüdat-ı hayvaniye ve insaniye ise, ahz-ı askere, silâh altına, vazife başına gelmektir. Bütün zîhayat birer muvazzaf mesrur asker, birer müstakim memnun memurlardır. Bütün sadâlar ise, ya vazife başlamasındaki zikir ve tesbih ve paydostan gelen şükür ve tefrih veya işlemek neşesinden neş’et eden nağamattır. Bütün mevcudat, o mü’minin nazarında, Seyyid-i Kerîm’inin ve Mâlik-i Rahîm’inin birer munis hizmetkârı, birer dost memuru, birer şirin kitabıdır. Daha bunun gibi pek çok latîf, ulvî ve leziz, tatlı hakikatler imanından tecellî eder, tezahür eder.
Demek, iman bir manevî Tuba-i Cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise manevî bir Zakkum-u Cehennem tohumunu saklıyor. Demek selâmet ve emniyet yalnız İslâmiyet’te ve imandadır.
Öyle ise biz daima [2]اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلٰى د۪ينِ الْاِسْلَامِ وَكَمَالِ الْا۪يمَانِ demeliyiz.
(Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2023, s. 30)
***
NİYET GİBİ, TARZ-I NAZAR DAHİ ÂDETİ İBADETE ÇEVİRİR
Şu noktaya dikkat et: Nasıl olur niyetle mübah âdât, ibâdât; öyle, tarz-ı nazarla fünun-u ekvan, olur maarif-i İlâhî,
Tedkik dahi tefekkür. Yani, ger harfî nazarla, hem sanat noktasında “Ne güzeldir” yerine, “Ne güzel yapmış Sâni; nasıl yapmış o mâhı!”
Nokta-i nazarında kâinata bir baksan, nakş-ı Nakkaş-ı Ezel, nizam ve hikmetiyle lem’a-i kasd ve itkan, tenvir eder şübehi.
Döner ulûm-u kâinat, maarif-i İlâhî. Eğer mana-i ismiyle, tabiat noktasında “Zatında nasıl olmuş” eğer etsen nigâhı,
Bakarsan kâinata, daire-i fünunun daire-i cehil olur. Bîçare hakikatler, kıymetsiz eller kıymetsiz eder. Çoktur bunun güvâhı.
(Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2023, s. 808)
[1] O takva sahipleri ki görmedikleri hâlde Allah’a ve Onun bildirdiklerine iman ederler. (Bakara Suresi: 3.)
[2] İslâm dinini ve mükemmel iman nimetini ihsan ettiği için Allah’a hamd olsun.