Doğruluk

Modül Temel Bilgileri

Modül (Alt Konu)

Doğruluk

Amaçlar

Sıdkı tanımlar, sıdkın (doğruluğun) dinimizin temel esası olduğunu bilir. Sıdk ve kizb gibi iki zıt kavramın farklarını ayırt eder. Sıdk ve kizbin ortasının olmadığını kavrar. Sıdkın fert ve toplum üzerindeki müspet etkilerini açıklar. Kizbin menfi sonuçlarını fark eder.

Yöntem ve Teknik-Etkinlik

Kollegyum Tekniği, Slogan Oluşturma

Materyal ve Teknoloji

Yalancı Çoban Hikâyesi

İşleniş/Öğrenme-Öğretme Süreci

  • Etkinlik-1
    • Katılımcılar 3-5 kişilik 2 gruba ayrılır.
    • Grubun biri, uzman grubu ve öğrenci grubu olarak belirlenir. Grupların üyeleri katılımcıların tercihine göre yapılır.
    • Gruplar 10 dakika süre ile metin üzerinde çalışırlar. Öğrenci grubu sıdk konusunda bir sunum hazırlar.
    • Öğrenci grubu doğruluk konusunu metine uygun bir şekilde sınıfa sunar.
    • Uzman gruba konu ile ilgili gerekli sorular yöneltir.
    • Sunumlar tamamlanınca öğrencilerin konu ile ilgili soru sormaları teşvik edilir.
    • Panel lideri (öğrenciler içinden seçilebilir ya da öğretici olabilir) öğrencileri soru sorma konusunda özendirir ve tartışmaları özetler.
  • Etkinlik-2
    • Katılımcı sayısına göre 3-4 kişilik gruplar oluşturulur.
    • Öğrencilere metin dağıtılır ve 10 dakika içinde doğruluk konusunda sloganlar yazmaları istenir.
    • Her grup sloganlarını paylaşır. Gerekirse panoya asılabilir. Sloganlar gruplar halinde okunur.

Ölçme ve Değerlendirme

  • Öğrencilerden önceden karton, uhu, boya kalemi gibi malzemeler hazır edilir.
  • Öğrenciler 3-4 kişilik gruplara ayrılır.
  • Daha önceden de hazırlanan sloganlardan biri ya da bir kaçı afiş konusu olarak seçilir.
  • Afişte resim, grafik gibi değişik yöntemler kullanılabileceği söylenir ve öğrencilere rehberlik yapılır.
  • Hazırlanan afişler tahtaya asılır ve tahtada anlatılır.
  • Bir grubun afişi diğer grup tarafından değerlendirilir.
  • İlişkili Metinler

    ÜÇÜNCÜ KELİME: Ki, bütün hayatımdaki tahkikatımla ve hayat-ı içtimaiyenin çalkamasıyla hülâsa ve zübdesi bana kat’î bildirmiş ki:

    Sıdk, İslâmiyetin üssü’l-esasıdır ve ulvî seciyelerinin rabıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyesinin mizacıdır. Öyle ise, hayat-ı içtimaiyemizin esası olan sıdkı, doğruluğu içimizde ihya edip, onunla manevî hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz.

    Evet, sıdk ve doğruluk, İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir. Riyakârlık, fiilî bir nevi yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise, Sâni-i Zülcelâl’in kudretine iftira etmektir.

    Küfür, bütün envâıyla kizbdir, yalancılıktır. İman, sıdktır, doğruluktur. Bu sırra binaen, kizb ve sıdkın ortasında hadsiz bir mesafe var; şark ve garb kadar birbirinden uzak olmak lâzım geliyor. Nâr ve nur gibi birbirine girmemek lâzım. Halbuki gaddar siyaset ve zalim propaganda birbirine karıştırmış, beşerin kemâlâtını da karıştırmış. (HÂŞİYE)[1]

    Bu sıdk ve kizb, küfür ve iman kadar birbirinden uzak. Asr-ı Saadette sıdk vasıtasıyla Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın a’lâ-yı illiyyine çıkması ve o sıdk anahtarıyla hakaik-ı imaniye ve hakaik-ı kâinat hazinesi açılması sırrıyla, içtimaiyat-ı beşeriye çarşısında, sıdk en revaçlı bir mal ve satın alınacak en kıymetli bir meta hükmüne geçmiş.

    Ve kizb vasıtasıyla Müseylime-i Kezzab’ın emsali, esfel-i sâfilîne sukut etmiş. Ve kizb, o zamanda küfriyat ve hurâfâtın anahtarı olduğunu o inkılâb-ı azîm gösterdiğinden, kâinat çarşısında en fena, en pis bir mal olup, o malı satın almak değil, herkes nefret etmesi hükmüne geçen kizb ve yalana, elbette o inkılâb-ı azîmin saff-ı evveli olan ve fıtratlarında en revaçlı ve medar-ı iftihar şeyleri almak ve en kıymetli ve revaçlı mallara müşteri olmak fıtratında bulunan Sahabeler, elbette, şüphesiz, bilerek ellerini yalana uzatmazlar, kizb ile kendilerini mülevves etmezler, Müseylime-i Kezzab’a kendilerini benzetemezler. Belki bütün kuvvetleriyle ve meyl-i fıtrîleriyle, en revaçlı mal ve en kıymettar meta ve hakikatlerin anahtarı Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın a’lâ-yı illiyyine çıkmasının basamağı olan sıdk ve doğruluğa müşteri olup, mümkün olduğu kadar sıdktan ayrılmamaya çalıştıklarından, ilm-i hadisçe ve ulema-i Şeriat içinde bir kaide-i mukarrere olan “Sahabeler, daima doğru söylerler. Onlardaki rivayet, tezkiyeye muhtaç değil. Peygamberden (aleyhissalâtü vesselâm) rivayet ettikleri hadisler, bütün sahihtir” diye, ehl-i Şeriat ve ehl-i hadisin ittifakına kat’î hüccet bu mezkûr hakikattir.

    İşte Asr-ı Saadetteki inkılâb-ı azîm… Sıdk ile kizb, iman ile küfür kadar birbirinden uzak iken, zaman geçtikçe gele gele birbirine yakınlaştı. Ve siyaset propagandası bazen yalana ziyade revaç verdi. Fenalık ve yalancılık bir derece meydan aldı. İşte bu hakikat içindir ki, Sahabelere kimse yetişemez. Yirmi Yedinci Sözün Zeyli olan Sahabeler hakkındaki risaleye havale edip kısa kesiyoruz.

    Ey bu Cami-i Emevî’deki kardaşlarım ve kırk-elli sene sonra âlem-i İslâm mescid-i kebîrindeki dört yüz milyon ehl-i iman olan ihvanımız! Necat yalnız sıdkla, doğrulukla olur. Urvetü’l-vüska, sıdktır. Yani, en muhkem ve onunla bağlanacak zincir, doğruluktur.

    Amma maslahat için kizb ise zaman onu neshetmiş. Maslahat ve zaruret için bazı âlim “muvakkat” fetvası vermişler. Bu zamanda o fetva verilmez. Çünkü o kadar sû-i istimal edilmiş ki yüz zararı içinde bir menfaati olabilir. Onun için hüküm maslahata bina edilmez.

    Meselâ seferde namazı kasretmenin sebebi meşakkattir. Fakat illet olamaz. Çünkü muayyen bir haddi yok, sû-i istimale düşebilir. Belki illet yalnız sefer olabilir. Aynen öyle de, maslahat dahi yalan söylemeye illet olamaz. Çünkü muayyen bir haddi yok, sû-i istimale müsait bir bataklıktır; hükm-ü fetva ona bina edilmez. Öyle ise [2]اِمَّا الصِّدْقُ وَ اِمَّا السُّكُوتُ Yani yol ikidir, üç değildir. Ya doğru, ya yalan, ya sükût değildir.

    İşte şimdi beşerin ortadaki dehşetli yalancılığıyla ve tezviratlarıyla emniyet-i umumiyenin ve rûy-i zemin asayişlerinin zîr ü zeber olması, kizble ve maslahatın sû-i istimali ile olmasından elbette o üçüncü yolu kapatmaya beşeri mecbur ediyor ve kat’î emir veriyor. Yoksa bu yarım asırda gördükleri umûmî harpler ve dehşetli inkılâblar ve sukutlar ve tahribatlar başlarına bir kıyameti koparacak.

    Evet, her söylediğin doğru olmalı, fakat her doğruyu söylemek doğru değil. Bazen zarar verse, sükût etmek. Yoksa, yalana hiç fetva yok.

    Her söylediğin hak olmalı fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yok. Çünkü hâlis olmazsa sû-i tesir eder; hak, haksızlıkta sarf olur.

    (Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2020, s. 250)

     

    ***

     

    Binbaşı Merhum Âsım Bey isticvab edildi. Eğer doğru dese, Üstadına zarar gelir ve eğer yalan dese kırk senelik namuskârâne ve müstakimâne askerliğinin haysiyetine çok ağır gelir diye düşünüp, “Ya Rab, canımı al!” diyerek, on dakikada teslim-i ruh eyledi, istikamet şehidi oldu. Ve dünyada hiçbir kanunun hata diyemeyeceği bir muavenet-i hayriyeye ve bir tasdike hata tevehhüm edenlerin çirkin hatalarına kurban oldu.

    (Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2023, s. 237)

     

    ***

     

    Suâl: “Her şeyden evvel bize lâzım olan nedir?”

    Cevap: Doğruluk.

    Suâl: “Daha?”

    Cevap: Yalan söylememek.

    Suâl: “Sonra?”

    Cevap: Sıdk, ihlâs, sadâkat, sebat, tesanüd.HÂŞİYE[3]

    Suâl: “Yalnız?”

    Cevap: Evet!

    Suâl: “Neden?”

    Cevap: Küfrün mahiyeti yalandır. İmanın mahiyeti sıdktır. Şu bürhan kâfi değil midir ki, hayatımızın bekası imanın ve sıdkın ve tesanüdün devamıyladır.

    (Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2020, s. 201)

    [1] HÂŞİYE: Ey kardeşlerim! Kırk beş sene evvel Eski Said’in bu dersinden anlaşılıyor ki, o Said siyasetle, içtimaiyat-ı İslâmiye ile ziyade alâkadardır. Fakat sakın zannetmeyiniz ki o, dini siyasete alet veya vesile yapmak mesleğinde gitmiş. Hâşâ! Belki o bütün kuvvetiyle siyaseti dine alet ediyormuş. Ve derdi ki: “Dinin bir hakikatini bin siyasete tercih ederim.” Evet, o zamanda, kırk-elli sene evvel hissetmiş ki bazı münafık zındıkların siyaseti dinsizliğe alet etmeye teşebbüs niyetlerine ve fikirlerine mukabil, o da bütün kuvvetiyle siyaseti İslâmiyetin hakaikına bir hizmetkâr, bir alet yapmaya çalışmış.

    Fakat o zamandan yirmi sene sonra gördü ki o gizli münafık zındıkların, Garblılaşmak bahanesiyle siyaseti dinsizliğe alet yapmalarına mukabil, bir kısım dindar ehl-i siyaset, dini siyaset-i İslâmiyeye alet etmeye çalışmışlardı. İslâmiyet güneşi yerdeki ışıklara alet ve tâbi olamaz. Ve alet yapmak, İslâmiyetin kıymetini tenzil etmektir, büyük bir cinayettir.

    Hatta Eski Said, o çeşit siyaset tarafgirliğinden gördü ki: Bir salih âlim, kendi fikr-i siyasîsine muvafık bir münafığı hararetle senâ etti ve siyasetine muhalif bir salih hocayı tenkit ve tefsik etti.

    Eski Said ona dedi: “Bir şeytan senin fikrine yardım etse, rahmet okutacaksın. Senin fikr-i siyasiyene muhalif bir melek olsa, lânet edeceksin.” Bunun için Eski Said, اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ وَالسِّيَاسَةِ [Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım] dedi. Ve otuz beş seneden beri siyaseti terk etti. HÂŞİYE-1

    Said Nursî

     

    HÂŞİYE-1: Siyaseti Yeni Said bütün bütün terk ettiği için bakmadığından, Eski Said’in siyasete temas eden Hutbe-i Şamiye dersinin (onun yerine) tercümesi yazıldı. HÂŞİYE-2

    HÂŞİYE-2: Hem Üstadımızın yirmi yedi senelik hayatı ve yüz otuz parça kitabı ve mektupları, üç mahkeme (*) ve hükûmet memurları tarafından tam tetkik edildiği ve aleyhinde çalışan zalim mürted ve münafıklara karşı mecbur da olduğu halde, hatta idamı için gizli emir verildiği halde, dini siyasete alet ettiğine dair en ufak bir emare bulamamaları, dini siyasete alet etmediğini kat’î ispat ediyor. Ve hayatını yakından tanıyan biz Nur Şâkirdleri ise bu fevkalâde hale karşı hayranlık duymakta ve Risale-i Nur dairesindeki hakikî ihlâsa bir delil saymaktayız.

    Nur Şâkirdleri

    (*) Şimdi yüz mahkeme.

     

    [2] Ya doğru söylemeli ya da susmalı.

    [3] HÂŞİYE: Madem muhataplar içine Nurcular girdiler, “sıdk” kelimesine “ihlâs, sadâkat, sebat, tesanüd” gibi kelimeler ilâve olur.

    سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ

    Modülü İndir (PDF)

    Modül_99.pdf
    Size: 316,11 KB

    Modül Değişiklik Önerisi Formu
    Bu formu bitirebilmek için tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
    Değişiklik Önerisi
    Yüklemek için tıklayın veya dosyayı bu alana sürükleyin.
    dogruluk
    Free
    Seviye
    Orta Seviye
    Süre 40 dakika
    Konu