Âl-i Beyt ve Hz. Ali Zamanında Meydana Gelen Meseleler

Modül Temel Bilgileri

Modül (Alt Konu)

Âl-i Beyt ve Hz. Ali Zamanında Meydana Gelen Meseleler

Amaçlar

Âl-i Beyt üzerinden yapılan tartışmalarda nasıl bir yol takip edilmesi gerektiğini kavrar. Adalet-i Mahza ve Adalet-i izafiyenin farkını açıklar.

Yöntem ve Teknik-Etkinlik

İlke Çıkarma, Kollegyum

Materyal ve Teknoloji

İşleniş/Öğrenme-Öğretme Süreci

  • Etkinlik-1
    • Katılımcılar 3-4 kişilik gruplara ayrılır.
    • Her grup metni kullanarak; aşağıdaki sorulara cevap olacak şekilde, örnekleriyle birlikte kendilerine yönelik ilkeler çıkarmaları istenir.
    • Ben bu sure ışığında neler yapmalıyım/neler yapmamalıyım?
    • Nasıl düşünmeliyim/nasıl düşünmemeliyim?
    • Nasıl davranmalıyım/nasıl davranmamalıyım?
    • Talebeler yazdıkları ilkeleri gruplar halinde okur.
  • Etkinlik-2
    • Katılımcılar 2 grup çalışma (sunum, tamamlama/uzman) varsa bir de dinleyici/soru grubu oluşturur.
    • Gruplardan biri sunum, diğeri tamamlama grubu olarak belirlenir.
    • Öncelikle her grup adaleti mahza ve adaleti izafiye ile ilgili metinden ilgili bilgileri çıkarır. Örnekler yazarlar.
    • Sunum grubu adaleti mahza ve adaleti izafiye arasındaki farklılıkları maddeler halinde listeler. Her birine metni kullanılarak örnekler verir.
    • Tamamlama grubu eksik gördüğü yerleri kendi bilgileri ile tamamlar.
    • Sunumlar tamamlandıktan sonra dinleyici öğrencilerde sorularını sorarak cevaplarını alır.

Ölçme ve Değerlendirme

  • 2-3 kişilik gruplar oluşturulur.
  • Gruplar metinde sahabeler arasında yaşanan olayları maddeler halinde yazıp, gerekçelerini belirtir.
  • Hangi olayın adalet ile ilgili olduğunu yazarlar
  • Notlarını sınıfla paylaşırlar.
  • İlişkili Metinler

    Aziz, Muhterem Kardeşim!

    Evvela zatınızın bir risale kadar câmi’ ve uzun ve müdakkikane hararetli mektubunuzu kemal-i merakla okudum. Peşin olarak size bunu beyan ediyorum ki, Risale-i Nur’un üstadı ve Risale-i Nur’a Celcelûtiye kasidesinde rumuzlu işaretiyle pek çok alâkadarlık gösteren ve benim hakaik-ı imaniyede hususi üstadım, İmam-ı Ali’dir (ra). Ve [1]قُلْ لَٓا اَسْئَلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْرًا اِلَّا الْمَوَدَّةَ فِى الْقُرْبٰى ayetinin nassıyla, Âl-i Beyt’in muhabbeti, Risale-i Nur’da ve mesleğimizde bir esastır ve Vehhabîlik damarı, hiçbir cihette Nur’un hakikî şakirdlerinde olmamak lâzım geliyor. Fakat madem bu zamanda zındıka ve ehl-i dalâlet ihtilâftan istifade edip, ehl-i imanı şaşırtıp ve şeairi bozarak Kur’ân ve iman aleyhinde kuvvetli cereyanları var; elbette bu müthiş düşmana karşı cüz’î teferruata dair medar-ı ihtilâf münakaşaların kapısını açmamak gerektir.

    Hem ölmüş insanları zemmetmek, hiç lüzumu yok. Onlar, dâr-ı ahirete, mahall-i cezaya gitmişler. Lüzumsuz, zararlı, onların kusurlarını beyan etmek, emrolunan muhabbet-i Âl-i Beyt’in muktezası değildir ve lâzım da değildir diye, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat, Sahabeler zamanındaki fitnelerden bahis açmayı men etmişler. Çünkü Vak’a-i Cemel’de Aşere-i Mübeşşereden Zübeyir ve Talha ve Aişe-i Sıddıka (ra) bulunmasıyla Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat, o harbi, “İçtihad neticesi” deyip, “Hazret-i Ali (ra) haklı, öteki taraf haksız; fakat içtihad neticesi olduğu cihetle affedilir.”

    Hem Vehhabîlik damarı, hem müfrit Râfızîlerin mezhepleri İslâmiyete zarar vermesin diye, Sıffîn Harbindeki bâğîlerden de bahis açmayı zararlı görüyorlar.

    […]

    İşte bu hakikat içindir ki, ehl-i hakikat, başta Eimme-i Erbaa ve Ehl-i Beyt’in Eimme-i İsna Aşer olarak Ehl-i Sünnet, mezkûr hakikate müstenid olan kanun-u kudsiyeyi kendilerine rehber edip, İslâmlar içinde o eski zaman fitnelerinden medar-ı bahis ve münakaşa etmeyi caiz görmemişler, “Menfaatsiz, zararı var” demişler.

    Hem o harplerde çok ehemmiyetli Sahabeler, nasılsa iki tarafta bulunmuşlar. O fitneleri bahsetmekte o hakikî Sahabelere, Talha ve Zübeyir (ra) gibi Aşere-i Mübeşşereye dahi tarafgirane bir inkâr, bir itiraz kalbe gelir. Hata varsa da tevbe ihtimali kuvvetlidir.

    […]

    Sahabelerin bir kısmı, o harplerde, adalet-i izafiye ve nisbiye ve ruhsat-ı şer’iyeyi düşünüp tâbi olarak, Hazret-i Ali’nin (ra) takip ettiği adalet-i hakikiye ve azîmet-i şer’iye ile beraber zâhidâne, müstağniyâne, muktesidâne mesleğini terk edip, muhalif tarafa bu içtihad neticesinde girdiklerini, hatta İmam-ı Ali’nin (ra) kardeşi Ukayl ve “Habrü’l-Ümme” ünvanını alan Abdullah ibni Abbas dahi bir vakit muhalif tarafında bulunduklarından, hakikî Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat,

    [2]مِنْ مَحَاسِنِ الشَّر۪يعَةِ سَدُّ اَبْوَابِ الْفِتَنِ bir düstur-u esasiye-i şer’iyeye binaen [3]طَهَّرَ اللّٰهُ اَيْدِيَنَا فَنُطَهِّرُ اَلْسِنَتَنَا diyerek, o fitnelerin kapısını açmak, bahsetmek caiz görmüyorlar. Çünkü itiraza müstahak birkaç tane varsa, tarafgirlik damarıyla büyük Sahabelere, hatta muhalif tarafında bulunan Âl-i Beyt’in bir kısmına ve Talha ve Zübeyir (ra) gibi Aşere-i Mübeşşereden büyük zatlara itiraza başlar, zem ve adavet meyli uyanır diye, Ehl-i Sünnet o kapıyı kapamak taraftarıdır.

    (Emirdağ Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2021, 151. Mektup, s. 238-241)

    ***

    Hazret-i Ali (ra) zamanında başlayan muharebelerin mahiyeti nedir? Muhâriplere ve o harpte ölen ve öldürenlere ne nam verebiliriz?

    Elcevap: Cemel Vak’ası denilen Hazret-i Ali ile Hazret-i Talha ve Hazret-i Zübeyir ve Aişe-i Sıddıka (radıyallahü teâlâ aleyhim ecmain) arasında olan muharebe, adalet-i mahza ile adalet-i izafiyenin mücadelesidir. Şöyle ki:

    Hazret-i Ali, adalet-i mahzayı esas edip, Şeyheyn zamanındaki gibi o esas üzerine gitmek için içtihad etmiş. Muarızları ise, Şeyheyn zamanındaki saffet-i İslâmiye adalet-i mahzaya müsait idi; fakat mürur-u zamanla İslâmiyet’leri zayıf muhtelif akvam hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye girdikleri için, adalet-i mahzanın tatbikatı çok müşkül olduğundan, “ehven-i şerri ihtiyâr” denilen adalet-i nisbiye esası üzerine içtihad ettiler. Münakaşa-i içtihadiye siyasete girdiği için, muharebeyi intâc etmiştir.

    Madem sırf lillâh için ve İslâmiyet’in menafii için içtihad edilmiş ve içtihaddan muharebe tevellüd etmiş; elbette hem katil, hem maktul, ikisi de ehl-i Cennettir, ikisi de ehl-i sevaptır diyebiliriz. Her ne kadar Hazret-i Ali’nin içtihadı musîb ve mukabilindekilerin hata ise de, yine azaba müstahak değiller. Çünkü içtihad eden, hakkı bulsa iki sevap var; bulmazsa, bir nevi ibadet olan içtihad sevabı olarak bir sevap alır, hatasından mazurdur.

    (Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2023, s. 66)

    [1] De ki: Vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum; sizden istediğim, ancak akrabaya sevgi ve Ehl-i Beyt’ime muhabbettir. (Şûrâ Suresi: 23.)

    [2] Fitne kapılarını kapatmak Şeriatın güzelliklerindendir.

    [3] Allah ellerimizi o kanlı hadiselere bulaştırmadı; o halde biz de o hadiselerden bahsedip dilimizi bulaştırmayalım. (Ömer İbni Abdülaziz’e ait bir söz. Şa’ranî, El-Yevâkit ve’l-Cevahir, 2:69; Bâcurî, Şerhü Cevheretü’t-Tevhid, 334.)

    Modülü İndir (PDF)

    Modül_125.pdf
    Size: 168,62 KB

    Modül Değişiklik Önerisi Formu
    Bu formu bitirebilmek için tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
    Değişiklik Önerisi
    Yüklemek için tıklayın veya dosyayı bu alana sürükleyin.
    Âl-i Beyt ve Hz. Ali Zamanında Meydana Gelen Meseleler
    Free
    Seviye
    İleri Seviye
    Süre 40 dakika
    Konu