Ahirzaman Şahsiyetleri
Modül Temel Bilgileri
Modül (Alt Konu)
Amaçlar
Yöntem ve Teknik-Etkinlik
Materyal ve Teknoloji
İşleniş/Öğrenme-Öğretme Süreci
- Etkinlik-1
- Katılımcılar 2 gruba ayrılır.
- Birinci grup, metin üzerinden mehdinin özellikleri ile ilgili bilgileri 5 dakika içinde çıkarmaları istenir.
- İkinci grup, metin üzerinden mehdinin özellikleri ile ilgili bilgileri 5 dakika içinde çıkarmaları istenir.
- Çalışma tamamlanınca öğrenciler 2-3 kişilik gruplar oluşturarak aralarında tartışırlar.
- Grup tartışmaları bitince grup sözcüleri ulaştıkları sonucu sınıfa sunarlar.
Ölçme ve Değerlendirme
İlişkili Metinler
﷽
Ahirzaman
Suâl: Sen bu zamanın hâdisatına “fitne-i âhirzaman” diyorsun. Hâlbuki hadiste vârid olmuş ki, “Âhirzamanda Allah Allah (cc) denilmeyecek; sonra kıyamet kopacak.”
Elcevap: Evvelâ: Fitne-i âhirzamanın müddeti uzundur; biz bir faslındayız.
Sâniyen: “Yerde ‘Allah Allah (cc)’ denilmeyecek”ten murad,
Allah’a iman kalkacak demek değildir; HÂŞİYE-1 belki Allah’ın namını değiştirecekler demektir. Nasıl ki yerde “Allah Allah (cc)” denilmezse kıyamet-i kübra kopacak. Bir memlekette de “Allah Allah (cc)” denilmezse bir nevi kıyamet kopmasına işarettir. HÂŞİYE-2
HÂŞİYE-1: Çünkü hadiste vardır ki,
[1]لاَ تَزَالُ طَٓائِفَةٌ مِنْ اُمَّت۪ى ظَاهِر۪ينَ عَلَى الْحَقِّ اِلٰى قِيَامِ السَّاعَةِ
Bu hadis diğer hadisi takyid ediyor.
HÂŞİYE-2: Yedi sene evvel yazılan bu işaret-i gaybiye aynen vukua geldi. Herkes gördü. Evet bu geçen zelzele, kıyametin zelzele-i kübrasından haber verir gibi sarstı, fakat akılları başlarına gelmedi.
(Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2022, s. 197)
***
Âhirzamanda Hazret-i İsa (as) nüzulüne ve Deccali öldürmesine ait ehadis-i sahihanın mana-yı hakikîleri anlaşılmadığından bir kısım zâhir ulemalar o rivayet ve hadislerin zâhirine bakıp şüpheye düşmüşler veya sıhhatini inkâr edip veya hurafevârî bir mana verip, âdeta muhal bir sureti bekler bir tarzda avâm-ı Müslimîne zarar verirler. Mülhidler ise bu gibi zâhirce akıldan çok uzak hadisleri serrişte ederek hakaik-ı İslâmiyeye tezyifkârâne bakıp, taarruz ediyorlar. Risale-i Nur, bu gibi ehadis-i müteşabihenin hakikî tevillerini Kur’ân feyziyle göstermiş.
(Kastamonu Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2022, 83. Mektup, s. 135)
***
* “Ahirzamanda Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelecek, Şeriat-ı Muhammediye (asm) ile amel edecek” mealindeki hadisin sırrı şudur ki:
Ahirzamanda felsefe-i tabiiyenin verdiği cereyan-ı küfriye ve inkâr-ı ulûhiyete karşı, İsevîlik dini tasaffî ederek ve hurafattan tecerrüd edip İslâmiyet’e inkılâb edeceği bir sırada, nasıl ki İsevîlik şahs-ı manevîsi, vahy-i semavî kılıcıyla o müthiş dinsizliğin şahs-ı manevîsini öldürür; öyle de, Hazret-i İsa Aleyhisselâm, İsevîlik şahs-ı manevîsini temsil ederek, dinsizliğin şahs-ı manevîsini temsil eden Deccalı öldürür. Yani inkâr-ı ulûhiyet fikrini öldürecek.
(Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2023, s. 17-18)
***
Hazret-i Mehdînin cemiyet-i nuraniyesi, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid’akârânesini tamir edecek, Sünnet-i Seniyyeyi ihya edecek, yani âlem-i İslâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (asm) inkâr niyetiyle Şeriat-ı Ahmediyeyi (asm) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hazret-i Mehdî cemiyetinin mu’cizekâr manevî kılıcıyla öldürülecek ve dağıtılacak.
Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı ulûhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesat-ı beşeriyeyi zîr ü zeber eden Deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâmın din-i hakikîsini İslâmiyetin hakikatiyle birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemaati namı altında ve “Müslüman İsevîleri” ünvanına lâyık bir cemiyet, o Deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâmın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak, beşeri inkâr-ı ulûhiyetten kurtaracak.
(Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2023, s. 519-520)
***
İmam-ı Rabbânî gibi bazı kudsî muhakkikler demişler ki: Âhirzamanda ilm-i kelâmı, yani ehl-i hak mezhebi olan mesâil-i imaniye-i kelâmiyeyi birisi öyle bir surette beyan edecek ki; umum ehl-i keşif ve tarikatin fevkinde, o Nurların neşrine sebebiyet verecektir.
(Barla Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2022, 224. Mektup, s. 323)
***
…hem çoktan beri sukut-u ahlâka ve hayat-ı dünyeviyeyi her cihetle hayat-ı uhreviyeye tercih ettirmeye sevk eden dehşetli esbab altında Risale-i Nur’un şimdiye kadar fütuhatı ve zındıkların ve dalâletlerin savletlerini kırması ve yüz binler bîçarelerin imanlarını kurtarması ve her biri yüze ve bine mukabil yüzer ve binler hakikî mü’min talebeleri yetiştirmesi Muhbir-i Sâdıkın ihbârını aynen tasdik etmiş ve vukuat ile ispat etmiş ve ediyor; inşaallah daha edecek. Ve öyle kökleşmiş ki inşaallah hiçbir kuvvet Anadolu’nun sinesinden onu çıkaramaz. Tâ âhirzamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahipleri yani Mehdî ve şakirdleri Cenab-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlettirir ve o tohumlar sünbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah’a şükrederiz.
(Kastamonu Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2022, 65. Mektup, s. 112)
***
Ümmetin beklediği, âhirzamanda gelecek zatın üç vazifesinden en mühimi ve en büyüğü ve en kıymettarı olan iman-ı tahkikîyi neşir ve ehl-i imanı dalâletten kurtarmak cihetiyle, o en ehemmiyetli vazifeyi aynen bitamamiha Risale-i Nur’da görmüşler. İmam-ı Ali ve Gavs-ı A’zam ve Osman-ı Halidî gibi zatlar, bu nokta içindir ki, o gelecek zatın makamını Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsinde keşfen görmüşler gibi işaret etmişler. Bazen de o şahs-ı manevîyi bir hâdimine vermişler, o hâdime mültefitâne bakmışlar. Bu hakikatten anlaşılıyor ki, sonra gelecek o mübarek zat, Risale-i Nur’u bir programı olarak neşir ve tatbik edecek.
[…]
Elhâsıl: O gelecek zatın ismini vermek –üç vazifesi birden hatıra geliyor– yanlış olur. Hem hiçbir şeye alet olmayan Nur’daki ihlâs zedelenir, avâm-ı mü’minîn nazarında hakikatlerin kuvveti bir derece noksanlaşır. Yakiniyet-i bürhaniye dahi, kazâyâ-yı makbuledeki zann-ı gâlibe inkılâb eder; daha muannid dalâlete ve mütemerrid zındıkaya tam galebesi, mütehayyir ehl-i imanda görünmemeye başlar. Ehl-i siyaset evhama ve bir kısım hocalar itiraza başlar. Onun için, Nurlara o ismi vermek münasip görülmüyor. Belki “Müceddiddir, onun pişdarıdır” denilebilir.
Umum kardeşlerimize binler selâm.
اَلْبَاق۪ى هُوَ الْبَاق۪ى
Kardeşiniz
Said Nursî
(Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2022, s. 19-20)
***
Sure-i Tevbe’de
[2]يُر۪يدُونَ اَنْ يُطْفِؤُا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَيَاْبَى اللّٰهُ اِلَّٓا اَنْ يُتِمَّ نُورَهُ وَلَوْ كَرِهَ الْكَافِرُونَ
ayetindeki [3]نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ وَيَاْبَى اللّٰهُ اِلَّٓا اَنْ يُتِمَّ نُورَهُ cümlesi, kuvvetli ve letafetli münasebet-i maneviyesiyle beraber şeddeli ل ’lar birer ل ve şeddeli م asıl kelimeden olduğundan iki م sayılmak cihetiyle bin üç yüz yirmi dört ederek, Avrupa zalimleri devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmek niyetiyle müdhiş bir su-i kasd plânı yaptıkları […] o herc ü merc içinde Kur’ân’ın nurunu muhafazaya çalışanlar içinde Resaili’n-Nur Müellifi yirmi dörtte ve Resaili’n-Nur’un mukaddematı otuz dörtte ve Resaili’n-Nur’un nuranî cüzleri ve fedakâr şakirdleri elli dörtte mukabeleye çalışmaları göze çarpıyor. Hatta hakikat-i hâli bilmeyen bir kısım ehl-i siyaseti telâşa sevk ettiler ve bu itfa’ su-i kasdına karşı tenvir vazifesini tam ifa ettiklerinden, bu ayetin mana-yı işarîsi cihetinde bir medar-ı nazarı olduklarına kuvvetli bir emaredir. Şimdi İslâmlar içinde nur-u Kur’ân’a muhalif hâletlerin ekserîsi o su-i kasdların ve Sevr Muahedesi gibi gaddarâne muahedelerin vahim neticeleridir.
Eğer şeddeli م dahi şeddeli ل ’lar gibi bir sayılsa, o vakit bin iki yüz seksen dört eder. O tarihte Avrupa kâfirleri devlet-i İslâmiyenin nurunu söndürmeye niyet ederek on sene sonra Rusları tahrik edip Rusun doksan üç muharebe-i meş’umesiyle âlem-i İslâm’ın parlak nuruna muvakkat bir bulut perde ettiler. Fakat bunda Resaili’n-Nur Şakirdleri yerine Mevlâna Halid’in (ks) şakirdleri o bulut zulümatını dağıttıklarından, bu ayet, bu cihette onların başlarına remzen parmak basıyor. Şimdi hatıra geldi ki, eğer şeddeli ل ’lar ve م ikişer sayılsa, bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar ise, Hazret-i Mehdînin şakirdleri olabilir. Her ne ise… Bu nurlu ayetin çok nuranî nükteleri var.
(Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2022, s. 112-113)
***
Âhirzamandan haber veren mühim bir hadis
[4]لاَ تَزَالُ طَٓائِفَةٌ مِنْ اُمَّت۪ى ظَاهِر۪ينَ عَلَى الْحَقِّ حَتّٰى يَاْتِىَ اللّٰهُ بِاَمْرِه۪
Ramazan-ı Şerifte onuncu günün ikinci saatinde birden bu hadis-i şerif hatırıma geldi. Belki Risale-i Nur Şakirdlerinin taifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi.
[5]لاَ تَزَالُ طَآئِفَةٌ مِنْ اُمَّت۪ى şedde sayılır, tenvin sayılmaz; fıkrasının makam-ı cifrîsi bin beş yüz kırk iki ederek, nihayet devamına îmâ eder. [6]لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّٰهُ.
[…]
Ve müteaddid âyât-ı Kur’âniyede صِرَاطٌ مُسْتَق۪يمٌ kelimesi, bir mana-yı remiz ile Risaletü’n-Nur’a manaca ve cifirce îmâ etmesi remze yakın bir îmâ ile, Risaletü’n-Nur Şakirdlerinin taifesi, âhirzamanda o taife-i kübra-i a’zamın âhirlerinde bir hizb-i makbul olacağını işaret eder diye def’aten, birden ihtar edildi.
(Kastamonu Lahikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2022, 20. Mektup, s. 50-52)
***
- Kemal Paşa itiraz ile içindeki niyet ve hâlet-i ruhiyesini ifadeyle Bediüzzaman’ı kendine çekmek ve nüfuzundan istifade etmek ister. Ve Bediüzzaman’a mebusluk, hem Dârü’l-Hikmetteki eski vazifesi, hem Şarkta Şeyh Sünûsî’nin yerine vaiz-i umûmî, hem bir köşk tahsisi gibi teklifler yapar.
Bediüzzaman, rivayetlerde gelen eşhas-ı âhirzamana ait haberlerin mühim bir kısmını ve Hürriyet’ten evvel İstanbul’da tevilini söylediği hadislerin ihbar ettiği âhirzamanın dehşetli şahıslarının âlem-i İslâm ve insaniyette zuhur ettiğini görür. Ve yine, gelen rivayetlerden, onlara karşı çıkacak ve mukabele edecek olan hizbü’l-Kur’ân hakkında, “O zamana yetiştiğiniz zaman, siyaset cânibiyle onlara galebe edilmez; ancak manevî kılıç hükmünde i’câz-ı Kur’ân’ın nurlarıyla mukabele edilebilir” tavsiyesine müraatla, Ankara’da teşrik-i mesai edemeyeceği için, kendisine tevdi edilmek istenen mebusluk, Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye gibi Diyanetteki âzâlığı, hem Vilâyat-ı Şarkiye Vaiz-i Umûmîliği tekliflerini kabul etmez.
(Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2023, s. 160)
***
…Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, vahye istinaden, her bir asırda kuvve-i maneviye-i ehl-i imanı muhafaza etmek için, hem dehşetli hâdiselerde ye’se düşmemek için, hem âlem-i İslâmiyet’in bir silsile-i nuraniyesi olan Âl-i Beytine ehl-i imanı manevî rabtetmek için, Mehdîyi haber vermiş. Âhirzamanda gelen Mehdî gibi, her bir asır, Âl-i Beytten bir nevi mehdî, belki mehdîler bulmuş. Hatta Âl-i Beytten ma’dud olan Abbasiye hulefasından, Büyük Mehdînin çok evsafına câmi’ bir mehdî bulmuş. İşte Büyük Mehdîden evvel gelen emsalleri, numuneleri olan hulefa-i mehdiyyîn ve aktab-ı mehdiyyîn evsafları, asıl Mehdînin evsafına karışmış ve ondan rivayetler ihtilâfa düşmüş.
(Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2023, s. 117)
***
Evet, yüzer kudsî kahramanları yetiştiren ve binler manevî kumandanları ümmetin başına geçiren ve hakikat-i Kur’âniyenin mayası ile ve imanın nuruyla ve İslâmiyet’in şerefiyle beslenen, tekemmül eden Âl-i Beyt, elbette âhirzamanda, şeriat-ı Muhammediyeyi ve hakikat-i Furkaniyeyi ve Sünnet-i Ahmediyeyi (asm) ihya ile, ilân ile, icra ile, başkumandanları olan Büyük Mehdînin kemal-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri gayet makul olmakla beraber, gayet lâzım ve zarurî ve hayat-ı içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır.
(Şualar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2022, s. 623)
***
…âhirzamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem mehdî, hem mürşid, hem kutb-u a’zam olarak bir zat-ı nurânîyi gönderecek ve o zat da Ehl-i Beyt-i Nebevîden olacaktır. Cenab-ı Hak bir dakika zarfında “beyne’s-semâ ve’l-arz” âlemini bulutlarla doldurup boşalttığı gibi bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder. Ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin numunesini ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden Kadîr-i Zülcelâl, Mehdî ile de âlem-i İslâmın zulümatını dağıtabilir. Ve vaad etmiştir, vaadini elbette yapacaktır.
(Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2023, s. 518)
[1] Ümmetimden bir taife kıyamete kadar hak yolda galibane devam edecektir.
[2] Allah’ın nurunu üflemekle söndürmek isterler. Allah ise nurunu tamamlamaktan başka bir şeye râzı olmaz—kâfirler isterse hoşlanmasınlar. (Tevbe Suresi: 32.)
[3] Allah’ın nurunu üflemekle söndürmek isterler. Allah ise nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz. (Tevbe Suresi: 32.)
[4] Ümmetimin içinden öyle bir taife gelecek, tâ Allah’ın emri [olan kıyamet] gelene kadar galibâne bir şekilde hak üzere devam edecektir. (Buharî, 9:125, 162; Müslim, 1:137, 2:1522, 1524, 1525.)
[5] Ümmetimden bir tâife devam edecektir. (Buharî, 9:125, 162; Müslim, 1:137, 2:1522, 1524, 1525.)
[6] Gaybı Allah’tan başka kimse bilemez. (Ayetlerden müktebes İslâmî bir kaide.)
سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ