Yağmurun Zamanı ve Rahimlerde Olanın Bilinmesi
Modül Temel Bilgileri
Modül (Alt Konu)
Amaçlar
Yöntem ve Teknik-Etkinlik
Materyal ve Teknoloji
İşleniş/Öğrenme-Öğretme Süreci
- Etkinlik-1
- Öğrenciler 3-4 kişilik gruplara ayrılır.
- Öğrencilere Mugayyebat-ı Hamse metni verilir ve ihtiyaç duyduğunda kullanması beklenir.
- Öğrencilerden metinden faydalanarak “YAĞMUR” ve “RAHM-I MADER” başlıklı bir akrostiş yazmaları istenir.
- Yazılan akrostişler gruplar halinde tahtada okunur.
Ölçme ve Değerlendirme
İlişkili Metinler
Ehl-i ilhad tarafından tenkit suretinde, Mugayyebat-ı Hamse’den yağmurun gelmek vaktine ve rahm-ı maderdeki ceninin keyfiyetine itiraz edilmiş.
Demişler ki: “Rasathanelerde bir aletle yağmurun vakt-i nüzulü keşfediliyor. Onu da, Allah’tan başkası da biliyor. Hem röntgen şuaıyla rahm-ı maderdeki ceninin müzekker, müennes olduğu anlaşılıyor. Demek Mugayyebat-ı Hamse’ye ıttılâ kabildir.”
Elcevap: Yağmurun vakt-i nüzulü bir kaideye merbut olmadığı için doğrudan doğruya meşiet-i hassa-i İlâhiye ile bağlı ve hazine-i rahmetten hususî iradeye tâbi olduğunun bir sırr-ı hikmeti şudur ki:
Kâinatta en mühim hakikat ve en kıymettar mahiyet vücud, hayat, nur, rahmettir ki bu dört şey perdesiz, vasıtasız, doğrudan doğruya kudret-i İlâhiye ve meşiet-i hassa-i İlâhiyeye bakar. Sair masnuatta zâhirî esbab kudretin tasarrufuna perde oluyorlar. Ve muttarid kanunlar ve kaideler, bir derece irade ve meşiete hicab oluyor. Fakat vücud, hayat, nur ve rahmette o perdeler konulmamış. Çünkü perdelerin sırr-ı hikmeti o işte cereyan etmiyor.
Madem vücudda en mühim hakikat rahmet ve hayattır. Yağmur, hayata menşe ve medar-ı rahmet, belki ayn-ı rahmettir. Elbette vesait perde olmayacak, kaide ve yeknesaklık dahi meşiet-i hassa-i İlâhiyeyi setretmeyecek. Tâ ki her vakit, herkes, her şeyde şükür ve ubudiyete ve sual ve duaya mecbur olsun. Eğer bir kaide dâhilinde olsaydı, o kaideye güvenip, şükür ve rica kapısı kapanırdı.
Güneşin tulûunda ne kadar menfaatler olduğu malûmdur. Halbuki muttarid bir kaideye tâbi olduğundan, güneşin çıkması için dua edilmiyor ve çıkmasına dair şükür yapılmıyor. Ve ilm-i beşerî, o kaidenin yoluyla yarın güneşin çıkacağını bildiği için gâibden sayılmıyor. Fakat yağmurun cüz’iyatı bir kaideye tâbi olmadığı için her vakit insanlar rica ve dua ile dergâh-ı İlâhiyeye ilticaya mecbur oluyorlar. Ve ilm-i beşerî vakt-i nüzulünü tayin edemediği için sırf hazine-i rahmetten bir nimet-i hassa telâkki edip hakikî şükrediyorlar. İşte bu ayet, bu nokta-i nazardan yağmurun vakt-i nüzulünü Mugayyebat-ı Hamse’ye idhal ediyor.
Rasathanelerdeki aletle bir yağmurun mukaddematını hissedip vaktini tayin etmek gaibi bilmek değil, belki gâibden çıkıp âlem-i şehadete takarrübü vaktinde bazı mukaddematına ıttılâ suretinde bilmektir. Nasıl en hafî umur-u gaybiye vukua geldikte, veyahut vukua yakın olduktan sonra, hiss-i kable’l-vukuun bir nev’iyle bilinir. O gaybı bilmek değil, belki o, mevcudu veya mukarrebü’l-vücudu bilmektir. Hatta ben kendi asabımda bir hassasiyet cihetiyle, yirmi dört saat evvel, gelecek yağmuru bazen hissediyorum. Demek yağmurun mukaddematı, mebadileri var. O mebadiler, rutubet nev’inden kendini gösteriyor, arkasından yağmurun geldiğini bildiriyor. Bu hal, aynen kaide gibi, ilm-i beşerin gâibden çıkıp daha şehadete girmeyen umura vusule bir vesile olur. Fakat daha âlem-i şehadete ayak basmayan ve meşiet-i hassa ile rahmet-i hassadan çıkmayan yağmurun vakt-i nüzulünü bilmek, ilm-i Allâmü’l-Guyûb’a mahsustur.
Kaldı ikinci mesele: Röntgen şuaıyla rahm-ı maderdeki çocuğun erkek ve dişisini bilmekle [1]وَيَعْلَمُ مَا فِى الْاَرْحَامِ ayetinin meal-i gaybîsine münafi olamaz. Çünkü ayet yalnız zükûret ve ünûset keyfiyetine değil, belki o çocuğun acib istidad-ı hususîsi ve istikbalde kesb edeceği vaziyetine medar olan mukadderat-ı hayatiyesinin mebadileri, hatta simasındaki gayet acib olan sikke-i samediyet muraddır ki, çocuğun o tarzda bilinmesi, ilm-i Allâmü’l-Guyûb’a mahsustur. Yüz bin röntgen-misal fikr-i beşerî birleşse, yine o çocuğun umum efrad-ı beşeriyeye karşı birer alâmet-i farikası bulunan yalnız hakikî sima-i vechiyesini keşfedemez. Nerede kaldı ki sima-i vechîsinden yüz defa daha harika olan, istidadındaki sima-i manevîyi keşfedebilsin!
(Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2022, s. 201)
[1] Rahimlerde olanı O bilir. (Lokman Suresi: 34.)