Sünnet-i Seniyyenin Önemi
Modül Temel Bilgileri
Modül (Alt Konu)
Amaçlar
Yöntem ve Teknik-Etkinlik
Materyal ve Teknoloji
İşleniş/Öğrenme-Öğretme Süreci
- Etkinlik-1
- Sınıf 3 veya 4 kişilik guruplara ayrılır.
- Metnin incelenmesi ve ana fikri ifade eden cümleler çıkarılması istenir.
- Guruplardan metninden çıkarılan ana fikirleri kullanarak Sünnet-i seniyyeye uymanın önemi ifade eden bir afiş hazırlaması istenir.
- Guruplar afişlerini sırasıyla sunar.
Ölçme ve Değerlendirme
İlişkili Metinler
﷽
Birinci Nükte
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etmiş:
مَنْ تَمَسَّكَ بِسُنَّت۪ى عِنْدَ فَسَادِ اُمَّت۪ى فَلَهُ اَجْرُ مِائَةِ شَه۪يدٍ
Yani, “Fesad-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse, yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir.”
Evet, Sünnet-i Seniyyeye ittiba, mutlaka gayet kıymettardır. Hususan bid’aların istilâsı zamanında Sünnet-i Seniyyeye ittiba etmek daha ziyade kıymettardır. Hususan fesad-ı ümmet zamanında Sünnet-i Seniyyenin küçük bir âdâbına müraat etmek, ehemmiyetli bir takvayı ve kuvvetli bir imanı ihsas ediyor. Doğrudan
doğruya, sünnete ittiba etmek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı hatıra getiriyor. O ihtardan, o hatıra bir huzur-u İlâhî hatırasına inkılâb eder. Hatta en küçük bir muamelede, hatta yemek, içmek ve yatmak âdâbında Sünnet-i Seniyyeyi müraat ettiği dakikada, o adi muamele ve o fıtrî amel, sevaplı bir ibadet ve şer’î bir hareket oluyor. Çünkü o adi hareketiyle Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma ittibaını düşünüyor ve Şeriatın bir edebi olduğunu tasavvur eder. Ve Şeriat sahibi o olduğu hatırına gelir. Ve ondan, Şâri-i Hakikî olan Cenab-ı Hakka kalbi müteveccih olur. Bir nevi huzur ve ibadet kazanır.
İşte bu sırra binaen, Sünnet-i Seniyyeye ittibaı kendine âdet eden, âdâtını ibadete çevirir, bütün ömrünü semeredar ve sevaptar yapabilir.
(Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2022, s. 127)
***
Beşinci Nükte
[1]قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ى يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ ayet-i azîmesi, ittiba-ı sünnet ne kadar mühim ve lâzım olduğunu pek kat’î bir surette ilân ediyor. Evet, şu ayet-i kerîme, kıyasat-ı mantıkıye içinde, kıyas-ı istisnaî kısmının en kuvvetli ve kat’î bir kıyasıdır. Şöyle ki:
Nasıl mantıkça kıyas-ı istisnaî misali olarak deniliyor: “Eğer güneş çıksa, gündüz olacak.” Müsbet netice için denilir: “Güneş çıktı. Öyle ise netice veriyor ki şimdi gündüzdür.” Menfî netice için deniliyor: “Gündüz yok. Öyle ise netice veriyor ki güneş çıkmamış.” Mantıkça bu müsbet ve menfî iki netice kat’îdirler.
Aynen böyle de şu ayet-i kerîme der ki: “Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa Habibullaha ittiba edilecek. İttiba edilmezse netice veriyor ki Allah’a muhabbetiniz yoktur. Muhabbetullah varsa netice verir ki Habibullahın Sünnet-i Seniyyesine ittibaı intâc eder.”
Evet, Cenab-ı Hakka iman eden, elbette Ona itaat edecek. Ve itaat yolları içinde en makbulü ve en müstakimi ve en kısası, bilâşüphe, Habibullahın gösterdiği ve takip ettiği yoldur.
Evet, bu kâinatı bu derece in’amat ile dolduran Zat-ı Kerîm-i Zülcemal, zîşuurlardan o nimetlere karşı şükür istemesi, zarurî ve bedihîdir. Hem bu kâinatı bu kadar mu’cizat-ı sanatla tezyin eden o Zat-ı Hakîm-i Zülcelâl, elbette bilbedahe, zîşuurlar içinde en mümtaz birisini Kendine muhatap ve tercüman ve ibadına mübelliğ ve imam yapacaktır. Hem bu kâinatı had ve hesaba gelmez tecelliyat-ı cemal ve kemalâtına mazhar eden o Zat-ı Cemîl-i Zülkemal, elbette bilbedahe, sevdiği ve izharını istediği cemal ve kemal ve esma ve sanatının en cami’ ve en mükemmel mikyas ve medarı olan bir zata, her halde en ekmel bir vaziyet-i ubudiyeti verecek ve onun vaziyetini sairlerine numune-i imtisal edip, herkesi onun ittibaına sevk edecek. Tâ ki o güzel vaziyeti başkalarında da görünsün.
Elhâsıl: Muhabbetullah, Sünnet-i Seniyyenin ittibaını istilzam edip intâc ediyor. Ne mutlu o kimseye ki Sünnet-i Seniyyeye ittibaından hissesi ziyade ola. Veyl o kimseye ki Sünnet-i Seniyyeyi takdir etmeyip bid’alara giriyor.
(Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2022, s. 131)
[1] De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin. (Âl-i İmran Suresi: 31.)
سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ