Rüya
Modül Temel Bilgileri
Modül (Alt Konu)
Amaçlar
Yöntem ve Teknik-Etkinlik
Materyal ve Teknoloji
İşleniş/Öğrenme-Öğretme Süreci
- Etkinlik-1
- Öğrencilere “Rüyanın Ayet, Hadis ve Risale-i Nûr’da yeri nedir?” sorusu yöneltilir.
- Öğrencilere cevabı kendi kendilerine düşünmeleri için 1 dakika süre verilir.
- Daha sonra öğrenciler 2’şerli gruplandırılır. Soruyu aralarında tartışmaları için 2 dakika verilir.
- 2’li gruplardan 4’lü gruplar oluşturulur. Öğrencilere kendi aralarında konuyu tartışmaları için 2 dakika verilir.
- 4’lü gruplardan 8’li gruplar oluşturulur. Öğrencilere kendi aralarında konuyu tartışmaları için 2 dakika verilir.
- Öğrencilerin aralarından bir sözcü seçmeleri sağlanır.
- Sözcüler konuyu tüm sınıfın huzurunda özetler.
Ölçme ve Değerlendirme
İlişkili Metinler
﷽
Mevtin küçük bir kardeşi olan nevme ait ilmî ve düsturî olarak altı nükte-i hakikati, âyât-ı Kur’âniyenin işaret ettiği vecihte beyan edeceğiz.
Birincisi: Sure-i Yusuf’un mühim bir esası rüya-i Yusufiye olduğu gibi, [1]وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًا ayeti misillü çok ayetlerle, rüyada ve nevmde perdeli olarak ehemmiyetli hakikatler var olduğunu gösterir.
[…]
Üçüncüsü: Hadis-i sahih ile nübüvvetin kırk cüz’ünden bir cüz’ü, nevmde rüya-yı sadıka suretinde tezahür etmiş. Demek, rüya-yı sadıka hem haktır hem nübüvvetin vezaifine taallûku var. […]
Dördüncüsü: Rüya üç nevidir. İkisi, tabir-i Kur’ân’la [2]اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ ’da dahildir, tabire değmiyor; manası varsa da ehemmiyeti yok. Ya mizacın inhirafından, kuvve-i hayaliye şahsın hastalığına göre bir terkibat, tasvirat yapıyor yahut gündüz veya daha evvel, hatta bir iki sene evvel aynı vakitte başına gelen müheyyic hâdisatı, hayal tahattur eder, tâdil ve tasvir eder, başka bir şekil verir. İşte bu iki kısım اَضْغَاثُ اَحْلَامٍ ’dır, tabire değmiyor.
Üçüncü kısım ki “rüya-yı sadıka”dır. O, doğrudan doğruya mahiyet-i insaniyedeki latîfe-i Rabbaniye, âlem-i şehadetle bağlanan ve o âlemde dolaşan duyguların kapanmasıyla ve durmasıyla âlem-i gayba karşı bir münasebet bulur, bir menfez açar; o menfez ile, vukua gelmeye hazırlanan hâdiselere bakar. Ve Levh-i Mahfuz’un cilveleri ve mektubat-ı kaderiyenin numuneleri nev’inden birisine rast gelir, bazı vakıat-ı hakikiyeyi görür. Ve o vakıatta, bazen hayal tasarruf eder, suret libasları giydirir.
Bu kısmın çok envâı ve tabakatı var. Bazı, aynen gördüğü gibi çıkar, bazen bir ince perde altında çıkıyor, bazen kalınca bir perde ile sarılıyor. Hadis-i şerifte gelmiş ki Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bidayet-i vahiyde gördüğü rüyalar, subhun inkişafı gibi zâhir, açık, doğru çıkıyordu.
Beşincisi: Rüya-yı sadıka, hiss-i kable’l-vukuun fazla inkişafıdır. Hiss-i kable’l-vuku ise herkeste cüz’î, küllî vardır. Hatta hayvanlarda dahi vardır. Hatta bir zaman ben bu hiss-i kable’l-vukuu, zâhirî ve bâtınî meşhur duygulara ilâve olarak, insanda ve hayvanda “sâika” ve “şâika” namıyla, aynı “sâmia” ve “bâsıra” gibi iki hiss-i âheri ilmen bulmuştum. Ehl-i dalâlet ve ehl-i felsefe, o gayr-i meşhur hislere, hata ederek, ahmakçasına “sevk-i tabiî” diyorlar. Hâşâ, sevk-i tabiî değil, belki bir nevi “ilham-ı fıtrî” olarak insan ve hayvanı kader-i İlâhî sevk ediyor.
Meselâ, kedi gibi bazı hayvan, gözü kör olduğu vakit, o sevk-i kaderî ile gider, gözüne ilâç olan bir otu bulur, gözüne sürer; iyi olur.
Hem rûy-i zeminin sıhhiye memurları hükmünde ve bedevî hayvanatın cenazelerini kaldırmakla muvazzaf kartal gibi âkilü’l-lâhm kuşlara, bir günlük mesafeden bir hayvan cenazesinin vücudu, o sevk-i kaderî ile ve o hiss-i kable’l-vuku ilhamıyla ve o saika-i İlâhî ile bildirilir ve bulurlar.
Hem yeni dünyaya gelmiş bir arı yavrusu, yaşı bir gün iken, havada bir günlük mesafeye gider, havada izini kaybetmeyerek o sevk-i kaderî ile ve o saika ilhamıyla döner, yuvasına girer.
Hatta herkesin başında çok defa tekerrür ediyor ki birisinden bahsediyorken, anî kapı açılarak, tahminin fevkinde, aynı adam gelir. Hatta Kürtçe durûb-u emsaldendir: نَاڨِ گُرْبٖينَه پَالَانْدَارْ لٖى وَرٖينَه Yani “Kurdun bahsini ettiğin zaman topuzu hazırla, vur; çünkü kurt geliyor.” Demek bir hiss-i kable’l-vuku ile, latîfe-i Rabbaniye, icmâlen o adamın gelmesini hisseder. Fakat aklın şuuru ihata etmediği için, kasden değil, ihtiyarsız olarak bahsetmeye sevk eder. Ehl-i feraset, bazen keramet gibi geldiğini beyan eder.
Hatta bir zaman bende şu nevi hassasiyet fazla idi. Bu hali bir düstur içine almak istedim, fakat yakıştıramadım ve yapamadım. Fakat ehl-i salâhatte ve bahusus ehl-i velâyette bu hiss-i kable’l-vuku fazla inkişaf eder, kerametkârâne, âsârını gösterir. İşte umum avam için dahi bir nevi velâyete mazhariyet var ki rüya-yı sadıkada, evliya gibi gaybî ve istikbalî olan şeyleri görüyorlar.
Evet, uyku nasıl ki avam için rüya-yı sadıka cihetinde bir mertebe-i velâyet hükmündedir; öyle de, umum için, gayet güzel ve muhteşem bir sinema-i Rabbaniyenin seyrangâhıdır. Fakat güzel ahlâklı güzel düşünür; güzel düşünen, güzel levhaları görür. Fena ahlâklı, fena düşündüğünden, fena levhaları görür.
Hem herkes için, âlem-i şehadet içinde âlem-i gayba bakan bir penceredir. Hem mukayyed ve fânî insanlar için, saha-i ıtlak bir meydan ve bir nevi bekaya mazhar ve mazi ve müstakbel, hâl hükmünde bir temaşagâhtır. Hem tekâlif-i hayatiye altında ezilen ve meşakkat çeken zîruhların istirahatgâhıdır. İşte bu gibi sırlar içindir ki Kur’ân-ı Hakîm [3]وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًا nev’indeki ayetlerle hakikat-i nevmiyeyi ehemmiyetle ders veriyor.
Altıncısı ve en mühimmi: Rüya-yı sadıka benim için hakka’l-yakîn derecesine gelmiş ve pek çok tecrübatımla kader-i İlâhînin her şeye muhit olduğuna bir hüccet-i kàtı’ hükmüne geçmiştir. Evet, bu rüyalar, benim için, hususan bu birkaç sene zarfında o dereceye gelmiştir ki meselâ yarın başıma gelecek en küçük hâdisat ve en ehemmiyetsiz muamelât ve hatta en âdi muhaverat yazılı olduğunu ve daha gelmeden muayyen olduğunu ve gecede onları görmekle, dilim ile değil, gözüm ile okuduğum bana kat’î olmuştur. Bir değil, yüz değil, belki bin defa, gecede, hiç düşünmediğim halde, gördüğüm bazı adamlar veyahut söylediğim meseleler, o gecenin gündüzünde, az bir tabir ile aynen çıkıyor. Demek en cüz’î hâdisat, vukua gelmeden evvel hem mukayyeddir hem yazılmıştır. Demek tesadüf yok; hâdisat başıboş gelmiyor, intizamsız değillerdir.
(Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2023, s. 403-406)
[1] Uykunuzu bir istirahat kıldık. (Nebe Suresi: 9.)
[2] Karışık ve anlaşılmaz rüyalar. (Yusuf Suresi: 44.)
[3] Uykunuzu bir istirahat kıldık. (Nebe Suresi: 9.)
سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ