Kur’an’ın Felsefeye Bakışı
Modül Temel Bilgileri
Modül (Alt Konu)
Amaçlar
Yöntem ve Teknik-Etkinlik
Materyal ve Teknoloji
İşleniş/Öğrenme-Öğretme Süreci
- Etkinlik-1
- Sınıf, beşer kişilik gruplara ayrılır.
- Her gruba birer metin verilir.
- Gruplar birlikte çalışarak metne göre hikmet-i Kur’aniye ve hikmet-i felsefenin, tilmiz-i Kur’aniye ve tilmiz felsefenin özelliklerini listeler
- Gruplar yazdıkları maddeleri tahtada okurlar.
Ölçme ve Değerlendirme
İlişkili Metinler
﷽
İKİNCİ ESAS
Kur’ân-ı Hakîm’in hikmeti, hayat-ı şahsiyeye verdiği terbiye-i ahlâkıye ve hikmet-i felsefenin verdiği dersin muvazenesi.
Felsefenin halis bir tilmizi, bir firavundur. Fakat menfaati için en hasis şeye ibadet eden bir firavun-u zelildir; her menfaatli şeyi kendine rab tanır. Hem o dinsiz şakird, mütemerrid ve muanniddir. Fakat bir lezzet için nihayet zilleti kabul eden miskin bir mütemerriddir; şeytan gibi şahısların bir menfaat-i hasise için ayağını öpmekle zillet gösterir denî bir muanniddir. Hem o dinsiz şakird, cebbar bir mağrurdur. Fakat kalbinde nokta-i istinad bulmadığı için zatında gayet acz ile âciz bir cebbar-ı hodfüruştur. Hem o şakird, menfaatperest hodendiştir ki, gaye-i himmeti nefis ve batnın ve fercin hevesatını tatmin ve menfaat-i şahsiyesini bazı menfaat-i kavmiye içinde arayan, dessas bir hodgâmdır.
Amma hikmet-i Kur’ân’ın halis tilmizi ise, bir abddir; fakat a’zam-ı mahlûkata da ibadete tenezzül etmez; hem Cennet gibi a’zam-ı menfaat olan bir şeyi, gaye-i ibadet kabul etmez bir abd-i azizdir. Hem tilmizi mütevazıdır, selim, halimdir; fakat Fâtır’ının gayrine, daire-i izni haricinde, ihtiyârıyla tezellüle tenezzül etmez. Hem fakir ve zayıftır, fakr ve zaafını bilir; fakat onun Mâlik-i Kerîm’i, ona iddihar ettiği uhrevî servet ile müstağnidir ve Seyyidinin nihayetsiz kudretine istinad ettiği için kavîdir. Hem yalnız livechillâh, rıza-i İlâhî için fazilet için amel eder, çalışır.
İşte iki hikmetin verdiği terbiye, iki tilmizin muvazenesiyle anlaşılır.
ÜÇÜNCÜ ESAS
Hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur’âniyenin hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye verdiği terbiyeler.
Amma hikmet-i felsefe ise, hayat-ı içtimaiyede nokta-i istinadı “kuvvet” kabul eder. Hedefi “menfaat” bilir. Düstur-u hayatı “cidal” tanır. Cemaatlerin rabıtasını “unsuriyet, menfî milliyet”i tutar. Semeratı ise, “hevesat-ı nefsaniyeyi tatmin” ve “hâcât-ı beşeriyeyi tezyid”dir.
Hâlbuki kuvvetin şe’ni “tecavüz”dür. Menfaatin şe’ni, her arzuya kâfi gelmediğinden, “üstünde boğuşmak”tır. Düstur-u cidalin şe’ni “çarpışmak”tır. Unsuriyetin şe’ni, başkasını yutmakla beslenmek olduğundan, “tecavüz”dür. İşte bu hikmettendir ki, beşerin saadeti selb olmuştur.
Amma hikmet-i Kur’âniye ise, nokta-i istinadı, kuvvete bedel “hakkı” kabul eder. Gayede menfaate bedel “fazilet ve rıza-i İlâhîyi” kabul eder. Hayatta düstur-u cidal yerine “düstur-u teâvünü” esas tutar. Cemaatlerin rabıtalarında unsuriyet, milliyet yerine “rabıta-i dinî ve sınıfî ve vatanî” kabul eder. Gâyâtı, hevesat-ı nefsaniyenin tecavüzatına set çekip ruhu maâliyata teşvik ve hissiyat-ı ulviyesini tatmin eder ve insanı kemâlât-ı insaniyeye sevk edip insan eder.
Hakkın şe’ni “ittifak”tır. Faziletin şe’ni “tesanüd”dür. Düstur-u teâvünün şe’ni “birbirinin imdadına yetişmek”tir. Dinin şe’ni “uhuvvet”tir, “incizab”dır. Nefsi gemlemekle bağlamak, ruhu kemâlâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe’ni “saadet-i dâreyn”dir.
(Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2023, s. 157)
***
Madem Risale-i Nur makine ile taammüm etmeye başlamış ve madem felsefe ve hikmet-i cedîdeyi okuyan mektepliler ve muallimler çoklukla Risale-i Nur’a yapışıyorlar; elbette bir hakikat beyan etmek lâzım geliyor. Şöyle ki:
Risale-i Nur’un şiddetle tokat vurduğu ve hücum ettiği felsefe ise mutlak değildir, belki muzır kısmınadır. Çünkü felsefenin hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye ve ahlâk ve kemâlât-ı insaniyeye ve sanatın terakkiyâtına hizmet eden felsefe ve hikmet kısmı ise Kur’ân ile barışıktır. Belki Kur’ân’ın hikmetine hâdimdir, muâraza edemez. Bu kısma Risale-i Nur ilişmiyor.
İkinci kısım felsefe ise dalâlete ve ilhâda ve tabiat bataklığına düşürmeye vesile olduğu gibi, sefahet ve lehviyat ile gaflet ve dalâleti netice verdiğinden ve sihir gibi harikalarıyla Kur’ân’ın mu’cizekâr hakikatleriyle muâraza ettiği için Risale-i Nur ekser eczâlarında mizanlarla ve kuvvetli ve bürhanlı muvazenelerle, felsefenin yoldan çıkmış bu kısmına ilişiyor, tokatlıyor; müstakim, menfaattar felsefeye ilişmiyor. Onun için mektepliler Risale-i Nur’a itirazsız, çekinmeyerek giriyorlar ve girmelidirler.
(Asâ-yı Mûsa, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul-2022, s. 18)
سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ