Gıybetin Zararları
Modül Temel Bilgileri
Modül (Alt Konu)
Amaçlar
Yöntem ve Teknik-Etkinlik
Materyal ve Teknoloji
İşleniş/Öğrenme-Öğretme Süreci
- Etkinlik-1
- Cümle Oluşturma Tekniği Kullanılır.
- Konu ve kazanımın temel noktalarını ifade eden cümlelere ait kelimeler dağınık olanak verilir. (Ör, gıybet edilen adam ve, işitseydi, kerahet edip darılacaktı, gıybet, hazır olsaydı.).
- Ya da her bir öğrenciden metni inceleyerek 3-5 er tane kavram çıkarmaları istenir.
- Katılımcı sayısında göre birden fazla 2-4 kişilik grup oluşturulur.
- Bireysel olarak çıkarılan kavramlar birleştirilip grup için 5-8 kavram oluşturulur.
- Öğrencilerden kendilerine karışık olarak verilen/kendilerinin oluşturduğu kavramlardan konuya uygun düzgün cümleler oluşturmaları istenir.
- Her grup yaptığı cümleleri paylaşır.
Ölçme ve Değerlendirme
İlişkili Metinler
﷽
Hâtime
Gıybet hakkındadır.
[1]بِاسْمِه۪ وَ اِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪
Yirmi Beşinci Sözün Birinci Şulesinin Birinci Şuaının Beşinci Noktasının, makam-ı zem ve zecrin misallerinden olan bir tek ayetin, mu’cizâne altı tarzda gıybetten tenfir etmesi, Kur’ân’ın nazarında gıybet ne kadar şenî bir şey olduğunu tamamıyla gösterdiğinden, başka beyana ihtiyaç bırakmamış. Evet, Kur’ân’ın beyanından sonra beyan olamaz; ihtiyaç da yoktur.
İşte [2]اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخ۪يهِ مَيْتًا ayetinde altı derece zemmi zemmeder, gıybetten altı mertebe şiddetle zecreder. Şu ayet bilfiil gıybet edenlere müteveccih olduğu vakit, manası gelecek tarzda oluyor. Şöyle ki:
Malûmdur, ayetin başındaki hemze, sormak “âyâ” manasındadır. O sormak manası, su gibi, ayetin bütün kelimelerine girer. Her kelimede bir hükm-ü zımnî var.
İşte birincisi: Hemze (ا) ile der: “Âyâ, sual ve cevap mahalli olan aklınız yok mu ki bu derece çirkin bir şeyi anlamıyor?”
İkincisi: يُحِبُّ lâfzıyla der: “Âyâ, sevmek ve nefret etmek mahalli olan kalbiniz bozulmuş mu ki en menfur bir işi sever?”
Üçüncüsü: اَحَدُكُمْ kelimesiyle der: “Cemaatten hayatını alan hayat-ı içtimaiye ve medeniyetiniz ne olmuş ki böyle hayatınızı zehirleyen bir ameli kabul eder?”
Dördüncüsü: اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ kelâmıyla der: “İnsaniyetiniz ne olmuş ki böyle canavarcasına, arkadaşınızı diş ile parçalamayı yapıyorsunuz?”
Beşincisi: اَخ۪يهِ kelimesiyle der: “Hiç rikkat-i cinsiyeniz, hiç sıla-i rahminiz yok mu ki böyle çok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumun şahs-ı manevîsini insafsızca dişliyorsunuz? Ve hiç aklınız yok mu ki kendi âzânızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz?”
Altıncısı: مَيْتًا kelâmıyla der: “Vicdanınız nerede? Fıtratınız bozulmuş mu ki en muhterem bir halde bir kardeşinize karşı, etini yemek gibi en müstekreh bir işi yapıyorsunuz?”
Demek şu ayetin ifadesiyle ve kelimelerin ayrı ayrı delâletiyle zem ve gıybet, aklen ve kalben ve insaniyeten ve vicdanen ve fıtraten ve milliyeten mezmumdur. İşte bak, nasıl şu ayet îcazkârâne altı mertebe zemmi zemmetmekle, i’cazkârâne altı derece o cürümden zecreder.
Gıybet, ehl-i adavet ve hased ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silâhtır. İzzet-i nefis sahibi, bu pis silâha tenezzül edip istimal etmez. Nasıl meşhur bir zat demiş:
[3]اُكَبِّرُ نَفْس۪ى عَنْ جَزَٓاءٍ بِغِيْبَةٍ فَكُلُّ اِغْتِيَابٍ جَهْدُ مَنْ لَا لَهُ جَهْدٌ
Yani “Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünkü gıybet, zayıf ve zelil ve aşağıların silâhıdır.”
Gıybet odur ki gıybet edilen adam hâzır olsa idi ve işitse idi, kerâhet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zaten gıybettir. Eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır; iki katlı çirkin bir günahtır.
Gıybet, mahsus birkaç maddede caiz olabilir:
Birisi: Şekva suretinde, bir vazifedar adama der; tâ yardım edip o münkeri, o kabahati ondan izale etsin ve hakkını ondan alsın.
Birisi de: Bir adam onunla teşrik-i mesai etmek ister, seninle meşveret eder. Sen de sırf maslahat için, garazsız olarak, meşveretin hakkını eda etmek için desen: “Onun ile teşrik-i mesai etme. Çünkü zarar göreceksin.”
Birisi de: Maksadı tahkir ve teşhir değil, belki maksadı tarif ve tanıttırmak için dese: “O topal ve serseri adam filân yere gitti.”
Birisi de: O gıybet edilen adam fâsık-ı mütecahirdir. Yani fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla iftihar ediyor, zulmü ile telezzüz ediyor, sıkılmayarak aşikâre bir surette işliyor.
İşte bu mahsus maddelerde, garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet caiz olabilir. Yoksa gıybet, nasıl ateş odunu yer bitirir; gıybet dahi a’mâl-i salihayı yer bitirir.
Eğer gıybet etti veyahut isteyerek dinledi; o vakit,
[4]اَللّٰهُمَّ اغْفِرْ لَنَا وَلِمَنِ اغْتَبْنَاهُ demeli, sonra gıybet edilen adama ne vakit rast gelse, “Beni helâl et” demeli.
[5]اَلْبَاق۪ى هُوَ الْبَاق۪ى
Said Nursî
[1] Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
[2] Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? (Hucurat Suresi: 12.)
[3] Nâsıf el-Yâzicî, Şerhu Divani’l-Mütenebbî, 1:429.
[4] Allah’ım, bizi ve gıybet ettiğimiz kişiyi bağışla. (Süyutî, Fethu’l-Kebîr, 1:84.)
[5] Bâkî olan yalnız Allah’tır.
سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ